Yakın dönem Türkiye tarihinin, son yüzyılın uluslararası antlaÅŸmalarına iliÅŸkin “ÅŸehir efsaneleri” ne yazık ki halen toplumda “kol geziyor”. Bunu siyasetçilerin de beslediÄŸi açık. Üstelik okuma kültürü zayıf bir ülkede gerçekleri görmek de kolay olmuyor. Popüler kültür söylenceleri her yere sirayet ediyor. Oysa Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros AteÅŸkes AntlaÅŸması (1918) ile Sevr Barış AntlaÅŸması (1920) ve Ankara Hükümeti’nin / Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı Mudanya AteÅŸkes AntlaÅŸması (1922), Lozan Barış AntlaÅŸması (1923) ve Montrö BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’nin (1936) maddeleri ve tutanakları gizli deÄŸil… Bunları bilim dünyasına çok deÄŸerli bir isim, Seha L. Meray bundan 40-50 yıl önce sunmuÅŸ. Son günlerin tartışma konusu Montrö’nün 40. yılında, 1976’da Seha L. Meray ve Osman Olcay tutanakları ve belgeleri yayınladılar. Yazımda 526 sayfalık kitaptan ve özellikle de bu kitaba Fahri Korutürk’ün yazdığı SunuÅŸ yazısından söz edeceÄŸim. Meray, Lozan tutanaklarını ve belgelerini de 1969 yılında 8 cilt halinde yayınlamıştı. Yayınlayan kurum Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi… Ünlü Mülkiye… Meray ve Olcay, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun çöküÅŸ belgeleri olarak Mondros ve Sevr antlaÅŸma metinlerini ve ilgili belgeleri de yayınladılar. Yine AÜ SBF yayını olarak… Yıl 1977… Dolayısıyla ortada gizli kalan bir ÅŸey yok. Toplumu yanlış yönlendiren, sanki gizli ve saklı bir ÅŸey varmış gibi davrananlar mevcut. Mudanya, Lozan ve Montrö bu milletin “ÅŸeref” antlaÅŸmalarıdır, gurur duyulması gerekilen metinlerdir. Üstelik bugün halen geçerli olmaları itibarıyla da büyük öneme sahiptirler.
Kanal İstanbul dolayısıyla yeniden gündeme gelen Montrö BoÄŸazlar SözleÅŸmesi, Lozan’dan arta kalan bir sorunun barışçı yollardan Türkiye lehine İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde çözülmesini ifade eden bir uzlaÅŸma metnidir; Türkiye’nin tam bağımsızlığının ve boÄŸazlarda egemenliÄŸinin belgesidir.
Montrö BoÄŸazlar Konferansı’na Türkiye adına katılan heyette genç bir deniz kurmay subayı olarak Fahri S. Korutürk de vardı. Korutürk’ün soyadını Atatürk vermiÅŸti. Korutürk, 40 yıl sonra Meray-Olcay’ın yayına hazırladığı Montreux BoÄŸazlar Konferansı Tutanaklar Belgeler kitabına bir sunuÅŸ yazısı yazdı. Bu kez Korutürk, CumhurbaÅŸkanı idi. 1973-1980 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. CumhurbaÅŸkanı olarak görev yapan Korutürk’ün yazdığı SunuÅŸ yazısı konuya ne kadar hakim olduÄŸunun açık bir göstergesi niteliÄŸindedir.
Korutürk ÅŸunları yazıyor:
“Lozan’ı Atatürk, uzun Osmanlı dönemine ait tarihte emsali geçmemiÅŸ siyasi bir zafer olarak nitelemiÅŸtir. Bu gerçek yanında, Lozan’ın Türk BoÄŸazları dediÄŸimiz Karadeniz BoÄŸazı-Marmara denizi ve Çanakkale BoÄŸazı kompleksinde teÅŸekkül eden coÄŸrafi sınırlar içinde Türk egemenliÄŸini de tamamiyle saÄŸlamış olmadığı da bir gerçekti. Ayrıca, Lozan’ın Anadolu yarımadasının devamı olan Ege adalarını Türk hakimiyeti dışında bırakmakla Cumhuriyet Türkiyesine kafi derecede bir güvenlik getirmiÅŸ olmadığı da muhakkaktı.
1930’larda Deniz Harp Akademisinde hararetle tartışmasını yaptığımız, BoÄŸazlar bölgesindeki bu zaaf Montreux konferansı ve sözleÅŸmesi sonunda ortadan kaldırılmıştır”.
Korutürk’e göre Montrö, Lozan’ın açık bıraktığı boÅŸluÄŸu doldurdu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliÄŸini saÄŸladı. Ayrıca Montrö, müzakere ve barışçı yollardan sorunların çözülebileceÄŸinin, siyasi antlaÅŸmaların günün ÅŸartlarına uygun ÅŸekilde revize edilebileceÄŸinin ender örneklerinden biriydi. Nitekim Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaÅŸmalar, taraf devletlerin özgür iradeleriyle ya da barış yoluyla deÄŸiÅŸtirilmediler. Montrö, bunun tek istisnasıydı. Tek taraflı geçersiz sayılan
antlaÅŸmalar, ya yeni anlaÅŸmazlıklara ya da yeni savaÅŸlara yol açtılar. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet baÅŸkanının Zürih ve Londra antlaÅŸmalarını tek taraflı olarak geçersiz sayması da bunun bir örneÄŸidir.
22 Haziran 1936 tarihinde baÅŸlayarak 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan senetlere kadar Montrö BoÄŸazlar Konferansı, zorlu bir diplomatik mücadelenin yaÅŸandığı yer oldu. Konferansta iki temel tez çatıştı. Birincisi SSCB’nin baÅŸ delegesi Litvinoff’un ve Karadeniz’de kıyısı olan devletlerin savunduÄŸu tezdi. Bu teze göre Karadeniz, “açık deniz” sayılamazdı ve o nedenle de Karadeniz’de kıyısı olmayan devletler kayıtsız ÅŸartsız savaÅŸ gemisi bulunduramazdı. İkinci tez ise BirleÅŸik Krallık temsilcisi Stanley ve Karadeniz’de kıyısı bulunmayan ülkelerin temsilcilerinin savunduÄŸu tezdi. Buna göre Karadeniz’e BoÄŸazlardan geçilerek girildiÄŸi için –uluslararası hukuk ve denizlerin serbestliÄŸi ilkesine göre- her türlü felaket, isyan, hastalık vb nedenler dolayısıyla açık tutulmalıydı.
Montrö BoÄŸazlar Konferansı’nın davetçisi olarak Türkiye, hem Lozan’da tam saÄŸlanamamış olan güvenliÄŸini ve hem de BoÄŸazlar üzerindeki egemenliÄŸini saÄŸlamak amacındaydı. Bununla birlikte bölge ve dünya barışına katkı saÄŸlayabilmek adına iki ayrı görüÅŸ arasında bir denge unsuru olmaya gayret etti.
Konferansa Yunan baÅŸ temsilcisi olarak katılan ünlü hukukçu ve diplomat Nicolas Politis’in söyledikleri o dönemde Türkiye’nin izlediÄŸi siyasetin uyandırdığı saygıyı açık bir ÅŸekilde ortaya koymaktadır:
“Bu konferansın uluslararası haklılık bakımından baÅŸarıya ulaÅŸmasına büyük önem veriyordum. Bu itibarla bana verilen görevi baÅŸarmaya çalıştım. Türkiye, buradan dünyaya haklılığın sancaktarı, uluslararası uzlaÅŸmanın koruyucusu ve barışın düzenlenmesinin savunucusu olarak çıkmıştır. Türkiye’yi yücelten her ÅŸey, dostları için bir kazançtır. Açıkça söylemek isterim ki, bana burada elimden geldiÄŸi kadar çalışmakta güç veren, bu duygu olmuÅŸtur. Çünkü Türkiye’nin kazancı, dolaylı olarak benim ülkemin kazancıdır”.
Korutürk’e göre, “yerli bir Karadeniz ve Akdeniz devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin coÄŸrafyası ve potansiyeli ile, dünya siyasetinde, birbirine muarız olan kuvvetler karşısında dünya barışını korumak açısından ne denli hayati bir sorumluluÄŸu olduÄŸunu meydana çıkarmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, dünya barışını sorumak açısından kendine düÅŸen bu büyük sorumluluÄŸu, elbette kendi gücü yanında bugün geçerli olan Montreux uluslararası sözleÅŸmesinin dikkatle takip ve denetlemekle yürütecektir. Bu uluslararası sözleÅŸmenin etrafında vukua gelebilecek her türlü anlaÅŸmazlıkları ve aykırılıkları önleme durumunda olan Türkiye’nin tatbikatta maruz kalabileceÄŸi tazyiklerin ve hatta saldırıların, BirleÅŸmiÅŸ Milletler tarafından dikkatle izlenmesine ve karşılanmasına kesin zorunluluk vardır. Bu bakımdan Montreux Konferansı hükümlerine bütün siyasetçilerin çok yakından ilgi göstermelerinde ve bu hükümlerin inceliklerine bilgi edinmelerinde mutlak bir zaruret mevcuttur”.
Montrö BoÄŸazlar SözleÅŸmesi dolayısıyla Atatürk’ü ve Korutürk’ü rahmet ve minnetle anıyorum.