mecidiyeköy escort - şirinevler escort - bahçeşehir escort - avcılar escort - şişli escort - beşiktaş escort - istanbul escort - şişli escort bayan - beylikdüzü escort

RSS / XML
19-01-2021
Bizi Takip Edin!

Travmadan çıkış yolları: Milletlerin travmadan çıkışlarına örnekler


2020-02-04 08:42:31
Prof. Dr. Hakkı UYAR

Amin Maalouf, romanlarının yanı sıra denemeleriyle de dikkat çeken bir isim. Lübnanlı Hıristiyan Arap yazar, Fransa’da yaşıyor. Yazdıkları da bizim coÄŸrafyamızı, Akdeniz’i anlatıyor ağırlıklı olarak. Bu coÄŸrafyanın bir insanı olarak zaman zaman karamsar tınılar taşısa da yazdıkları ufuk açıcı. Son deneme kitabı Uygarlıkların Batışı da bu minvalde bir kitap. Karamsarlığı haksız da sayılmaz hani örneÄŸin kitabının 13. Sayfasında ÅŸunları yazmış:

“DoÄŸu Akdeniz’in ışıkları sönünce karanlığın dünyaya yayıldığını söylemem doÄŸru mu? ÇaÄŸdaÅŸlarım ve ben tüm zamanların en parlak teknolojik ilerlemesine tanık olurken; daha önce hiç görülmemiÅŸ bir ÅŸekilde insanların tüm bilgisi artık parmaklarımızın ucundayken; insan ömrü uzar ve giderek geçmiÅŸe göre daha saÄŸlıklı yaÅŸanırken; en baÅŸta Çin ve Hindistan olmak üzere, eski ‘Üçüncü Dünya’nın birçok ülkesi geri kalmışlıktan nihayet çıkarken, karanlıktan söz etmek yersiz deÄŸil mi? 

Ama bu asrın kahredici çeliÅŸkisi de bu zaten: Tarihte ilk kez insan türünü başındaki her türlü felaketten kurtarıp bir özgürlük, kusursuz ilerleme, gezegen dayanışması ve paylaşılan refah çağına dinginlik içinde götürmenin içinde götürmenin araçlarına sahibiz; ama son sürat zıt istikamette ilerliyoruz”.     

Batma tehlikesi içindeki halklar baÅŸlığı altında Maalouf "Nasıl ki en iyi perdahlanmış demir bile paslanmaya uzak deÄŸilse, en medeni imparatorluklar da her zaman barbarlığa aynı ölçüde yakın olacaktır; metaller gibi milletlerin de sadece dış yüzeyleri parlar”

sözlerini (cümle Antonie de Rivarol’a ait) aktarır.

Yine aynı baÅŸlık altında toplumların tarih boyunca çeÅŸitli bozgunlar yaÅŸadıklarına deÄŸinir Maalouf. Burada Maalouf çok dikkat çekici bir cümle kuruyor ve diyor ki; “… bir maÄŸlup için en kötüsü, bozgunun kendisi deÄŸil, ondan hareketle ebedi maÄŸlup sendromu üretmektir. Sonunda tüm insanlıktan nefret etme ve kendi kendini yok etme noktasına gelinir”.  

İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilerek çıkan ırkçı ve faÅŸist iki rejimi bu noktada incelemek gerekir: Almanya ve Japonya… Kaldı ki Almanya, benzer bir durumu Birinci Dünya Savaşı’nda da yaÅŸamıştı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde oluÅŸturdukları devasa askeri güce raÄŸmen yenildiler. Utanç içindeki geçmiÅŸlerinden nasıl kurtuldu bu iki ülke? SavaÅŸ sonrasında askeri güçlerini yeniden oluÅŸturmaktan vazgeçtiler. Ulusal gururlarını savaÅŸla tekrar inÅŸa etmeye yönelmediler. Oysa birbirine benzeyen, militer modernleÅŸmeleriyle dünyada ayrı bir ekol yaratan bu iki ülke, ırkçı ve yayılmacı politikalarından vazgeçtiler. SavaÅŸçı geçmiÅŸlerinden uzaklaÅŸarak 1945 sonrasında ağırlıklı olarak sanayileÅŸmeye ve refah toplumu yaratmaya giriÅŸtiler. Ulusal onurlarını gerçekleÅŸtirdikleri ekonomik mucize ile geri kazandılar. Hatta kendilerini yenenleri kıskandıracak bir baÅŸarıyı 1945’i takip eden 20 yıl içerisinde gerçekleÅŸtirdiler. Üstelik İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölünen Almanya, hem Avrupa’nın fabrikası olmayı ve hem de yeniden birleÅŸmeyi baÅŸarabildi. 

Almanya ile benzer bir parçalanmışlığı Güney Kore de yaÅŸamaktadır. 20. Yüzyılın başında Japonya’nın iÅŸgaline uÄŸrayan, 1950’lerde ikiye bölünen bir ülke Kore… Kuzeydeki totaliter rejimin askeri gücüne raÄŸmen silahlanma yarışına girmeyip son 40 yılda hızlı bir sanayileÅŸme politikasına yöneldi. Bunda uyguladıkları eÄŸitim sisteminin de ciddi bir katkısı oldu. Batı dışı modernleÅŸmeye yönelen ülkeler arasında Meksika, Arjantin, Türkiye, Mısır ve İran gibi ülkeleri sollayan Güney Kore’de en büyük deÄŸiÅŸim son 40 yılda gerçekleÅŸti. 1966’da Mısır’da kiÅŸi başına düÅŸen gelir 164 dolar iken Güney Kore’de 130 dolardı. Bugün ise Mısır’da 2.500 dolar, Güney Kore’de 30.000 dolardır. Söz konusu refahı saÄŸlayan ileri teknoloji alanındaki üretimlerdir (tablet, telefon, televizyon, robot, otomobil…). Bu ekonomik kapasitesiyle Güney Kore de kuzeydeki parçasıyla bir gün birleÅŸmeyi hayal ediyor; Almanya gibi!... (Ayrıntılı analizler için bkz. Maalouf, Uygarlıkların Batışı). 

Gelelim bize… 16. Yüzyılda üç kıtaya yayılan, Türk-İslam tarihinin en büyük ve en uzun ömürlü imparatorluÄŸu olan Osmanlı, son üç yüz yılını Batı karşısında gerileyerek geçirdi. Bu beraberinde modernleÅŸme çabasını getirse de çöküÅŸü önleyemedi. Dramatik bir ÅŸekilde 1683’den 1921’e kadar, Avrupa’nın ortasından Anadolu’nun ortasına kadar 238 yıl boyunca geri çekildi. 1878’den 1918’e kadar üç büyük travma ile imparatorluk hızlı bir ÅŸekilde dağıldı: 

           o  1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı

         â—¦ Balkanların büyük bölümünün kaybı ile sonuçlandı.

          o 1912 Birinci Balkan Savaşı

        â—¦ Balkanların geri kalanı kaybedildi.

          o 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı

        â—¦ Arap toprakları kaybedildi. 

Mondros AteÅŸkes AntlaÅŸması (1918) ve Sevr Barış AntlaÅŸması (1920) ile elde kalan son toprak parçasının da kaybı gündeme geldi. Sevr, Türk tarihinin en ağır, en aÅŸağılayıcı antlaÅŸmasıydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliÄŸinde gerçekleÅŸen ulusal silkiniÅŸ, Sevr’i tarihin çöp sepetine attı ve yerine Lozan’ı ikame etti. Bu süreçte yeni Türkiye, cihangir yani savaÅŸçı/fetihçi bir devlet olmaktan vazgeçti. Nitekim Atatürk 13 Ocak 1923 tarihinde İzmit basın toplantısında gazetecilere İzmir’de toplanacak olan Türkiye İktisat Kongresi’ni haber verirken, bunu ÅŸöyle ifade etmiÅŸti: “Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile deÄŸil, süngünün de dayandığı iktisat ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti dünyayı alan bir devlet olmayacaktır. Ama, yeni Türkiye devleti bir iktisat devleti olacaktır” .

Atatürk’ün yurtta barış ve dünyada barış politikasının temeli eÄŸitim ve sanayileÅŸme ile bir refah toplumu yaratmaktı. Almanya, Japonya ve Güney Kore’nin yaptıklarını Türkiye de kurucu babanın mirasını izleyerek yapabilir. Bunu bugüne kadar yapamamış olmak Atatürk’ün deÄŸil, varislerinin hatası ve eksikliÄŸidir. Türkiye’nin yapması gereken bu hedefe ulaÅŸmaktır. Yeni Osmanlı hayalleri kurarak eski yayılmacı, fetihçi siyasetlere yönelmek çıkar yol deÄŸildir. Travmaları atlatmanın yolu eskiyi tekrar etmek deÄŸil, yeni ve ufuk açıcı yollar benimsemektir. İşte o hedefe ulaşıldığı gün, Atatürk’ün istediÄŸi sadece hatırlanmaktır. Böylece Türk milleti Atatürk’e olan borcunu ödeyebilecektir. Çünkü dünyada hiçbir millet bir adama, Türk milletinin Atatürk’e borçlandığı kadar borçlanmamıştır.

Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...









ArÅŸiv Arama
- -

Ana sayfa - saÄŸ alt

Ege Meclisi
SPOR
Spor Haberleri
GÜNCEL
İZMİR
İzmir
POLİTİKA
Politika
ÖZEL HABER
Özel Haber
Araç kiralama evden eve nakliyat