mecidiyeköy escort - şirinevler escort - bahçeşehir escort - avcılar escort - şişli escort - beşiktaş escort - istanbul escort - şişli escort bayan - beylikdüzü escort

RSS / XML
19-01-2021
Bizi Takip Edin!

Birinci Meclis’ten bugüne kuvvetler birliği


2020-05-09 23:41:42
Prof. Dr. Hakkı UYAR

ÇaÄŸdaÅŸ demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığına dayanır. Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirlerinden bağımsız olmaları ve ama birbirlerini dengelemeleri ve denetlemeleri (check and balances) esastır. 
 
Kuvvetler ayrılığına dayanan sistemlerin dışında kuvvetler birliÄŸine dayanan sistemler de vardır. Kuvvetler birliÄŸine dayanan hükümet sistemlerinde yasama ve yürütme tek elde toplanır. Bunun iki ÅŸekli vardır: Birincisi yasama ve yürütme yetkisinin, yürütme organının elinde toplanması ÅŸeklindedir. İkincisi ise yasama ve yürütme yetkisinin yasama organının elinde toplanmasıdır. 
 
Yasama ve yürütme yetkisinin, yürütme organının elinde toplandığı sistemlere mutlak monarÅŸi ya da diktatörlük denilmektedir. Diktatörlük sistemlerinde yargı yetkisinin yürütme organında toplanması söz konusu da olabilmekteydi. Bu hükümet sisteminin demokratik olmadığı açıktır. 
 
Kuvvetler birliÄŸi sisteminin ikinci versiyonu, yasama ve yürütme yetkisinin yasama organının elinde toplanmasıdır. Meclis hükümeti denilen bu sistemde yasama organı hem yasama iÅŸlevini yerine getirerek kanun yaparken hem de kendi çıkardığı kanunları uygulamaktadır. Bazen Meclis, yasama ve yürütmenin yanı sıra yargı yetkisini de üstlenebilmektedir. Bunun tipik örneÄŸi Birinci Meclis’in İstiklal Mahkemeleri eliyle yargı yetkisini de üzerine almasıdır. Bu uygulama, İkinci Meclis eliyle 1927 yılına kadar da devam etti. 
 
Meclis Hükümetinin genel olarak olaÄŸanüstü ve sorunlu dönemlerde uygulandığı görülmektedir (İstisnası bunu kısmen uygulayan İsviçre’dir). Meclis Hükümeti sistemi, 1792-1975 yılları arasındaki Konvansiyon Meclisi’nde (Fransa) ve 1920-1923 yıllarındaki Birinci Meclis’te (Türkiye) uygulandı. 1921 Anayasasına göre yasama ve yürütme yetkisi TBMM’de toplanmıştı. İstiklal Mahkemeleri eliyle yargı yetkisini de dolaylı olarak elinde bulunduran Birinci Meclis, kuvvetler birliÄŸi sistemini bilinçli olarak benimsemiÅŸti. Bunun felsefi ve kuramsal temellerinin olduÄŸu ÅŸüphesizdir. Atatürk’ün Russo’dan mülhem olarak dile getirdiÄŸi kuvvetler birliÄŸi meselesinin tarihsel referans noktası da Fransız Devrimi’ndeki Konvansiyon Meclisi idi. Ayrıca yakın dönem Türkiye/Osmanlı tarihindeki deneyim de bunu zorunlu kılmaktaydı. Çünkü yürütme gücünü elinde bulunduran II. Abdülhamit yasama organı olan parlamentoyu feshetmiÅŸti. Vahdettin ise 1918 ve 1920’de iki kez parlamentoyu dağıtmıştı. İkinci MeÅŸrutiyet döneminde de İttihatçılar -özellikle 1912 sonrasında- parlamento üzerinde sıkı bir denetim kurmuÅŸlardı. Tüm bunlardan ders çıkaran Birinci Meclis, kendi üzerinde hiçbir güç tanımadığı gibi kıskanç bir ÅŸekilde bütün gücü elinde toplandı. Bu haliyle durum aslında -Tarık Zafer Tunaya’nın deyimi ile- bir tür “meclis diktatörlüÄŸü” idi. Tunaya, bu durumu ÅŸöyle açıklamaktadır:
 
“DiÄŸer bir neden de doÄŸrudan doÄŸruya Meclisin bir ÅŸahsın istibdadı altına girmemesi inancıdır. Bütün kuvvetleri kendinde toplamış olan Meclis, bu hususta çok kıskançtır. Bu görüÅŸe sahip olanlar, eleÅŸtirilerini doÄŸrudan Mustafa Kemal PaÅŸa’ya yönelttiler ve karşısında muhalefeti oluÅŸturdular”. 
  
Dışarıya karşı bağımsızlık, içeriye karşı egemenlik savaşı yürütülürken hızlı karar alınabilmesi açısından Meclis’in kuvvetler birliÄŸi ilkesi çerçevesinde gücü elinde bulundurması son derece doÄŸaldı. İlave olarak Meclis’in egemenliÄŸi kayıtsız ÅŸartsız elinde tutması, ona devrimci bir nitelik de kazandırıyordu. Çünkü Meclis bu haliyle, PadiÅŸah-Halife’nin üzerinde kendini konumlamış oluyordu. Söz konusu pozisyon da ona devrimci bir nitelik kazandırıyordu. Nitekim saltanatın kaldırılmasıyla baÅŸlayan devrim süreci bunu teyit etmektedir. Ancak devrimleri yapmak da kolay olmamıştır. Meclis’in gücü ve tavrı karşısında Mustafa Kemal PaÅŸa devrimleri bölerek, zamana yayarak gerçekleÅŸtirme yoluna gitti. Saltanat ile HalifeliÄŸin ikiye ayrılarak kaldırılmasının nedenlerinden biri kamuoyunu hazırlamaksa bir diÄŸeri de Meclisi hazırlamaktı. 1924 Anayasa görüÅŸmeleri sırasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi konusunda Meclis’in direnç göstermesi karşısında da kademeli bir sürecin benimsendiÄŸi görülmektedir. 1926’da Medeni Kanun ile hukuk önünde eÅŸitlik saÄŸlandı, ardından kadınlara 1930’da belediye seçimlerinde ve 1934’te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
 
1924 Anayasa görüÅŸmeleri sırasında Meclis, CumhurbaÅŸkanına Meclisi feshetme yetkisi vermedi. Oysa Anayasa komisyonundan gelen tasarıda bu vardı ve Mustafa Kemal PaÅŸa’nın talebi de bu yöndeydi. Tasarının 25. Maddesi ÅŸöyle idi: 
Madde 25: Meclis kendiliÄŸinden seçimin yenilenmesine karar verebileceÄŸi gibi, Reisicumhur da hükümetin görüÅŸünü aldıktan sonra gerekçesini Meclise ve millete bildirmek ÅŸartıyla buna karar verebilir.
 
Milletvekillerinin büyük bir bölümü buna ÅŸiddetle karşı çıktı:
ReÅŸat Bey: ArkadaÅŸlar, bendeniz düÅŸüncelerimi ÅŸöyle özetleyeceÄŸim. Söyleyeceklerim uzundur. Fakat bazıları duygulanıyorlar, üzülüyorlar. Kesin kanaatim ÅŸudur ki örneÄŸin Allah Reisicumhur olsa, kısaca ve kesin olarak söylüyorum (HaÅŸa sesleri) HaÅŸa… Melekler Bakanlar Kurulu olsa fesih yetkisini verecek yoktur. (alkışlar).
Mahmut Esat Bey: (…) Efendiler, en mutlak meÅŸruti yönetimlerde bile Kral, hükümdar bir Ayan Meclisinin (Senato) onayını almak zorundadır. Nerede kaldı ki biz; cumhuriyetimizin en çaÄŸdaÅŸ bir ÅŸekilde olduÄŸunu iddia ediyoruz. Ve ‘Egemenlik kayıtsız ÅŸartsız millete aittir’ diyoruz. Ve sonra bu kadar büyük bir kuvvet içinde seçtiÄŸi Reisicumhur yine içinden içinden seçtiÄŸi hükümetin onayını alarak feshedebilmektedir. (…)
Efendiler, iyi bir hükümet gelir, iyi bir reisicumhurumuz vardır. Bunlara uyar. DoÄŸrudur. Fakat mesele bir reisicumhur meselesi deÄŸildir. Bütün bir Türk (milletinin) kaderi meselesidir. (Bravo sesleri).
Tasarıya itiraz edenlerin başında Mahmut Esat (Bozkurt) ve Åžükrü (SaracoÄŸlu) Beyler geliyordu. Bu nedenle Atatürk ikisini de Çankaya’ya çağırdı ve itiraz nedenlerini sordu. Sonunda ikna olarak, tasarıdan CumhurbaÅŸkanına TBMM’yi feshetme yetkisinin kaldırılmasını kabul etti. Ülkenin kurtuluÅŸunun üzerinden bir buçuk yıl geçmeden Halaskar (Kurtarıcı) Gazi’ye, yürütme organına direnen bir yasama organından söz etmekteyiz. Bu gerçekten deÄŸerli ve saygın bir direniÅŸtir. Liderin bunu kabullenmesi de aynı ölçüde deÄŸerli ve saygındır.   
Yukarıdaki sözleri Mart 1924’te söyleyen Mahmut Esat Bey, Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa tarafından 8 ay sonra Adalet Bakanı yapıldı (Kasım 1924). 
 
1924 Anayasa tasarısı TBMM’de görüÅŸülürken CumhurbaÅŸkanın nasıl yemin edeceÄŸine dair madde yine milletvekillerinin ÅŸiddetli itirazı sonucunda deÄŸiÅŸtirilerek kabul edildi. Meclis, CumhurbaÅŸkanının yemin metnine, “milli egemenlik ilkesine baÄŸlılık ve bunu savunma” ifadesini de ekledi.  
 
Tek parti döneminde Meclis’in ağırlığı sistemde hep var olsa da Meclis üzerinde CHP egemenliÄŸi söz konusuydu. Bu durum DP döneminde de DP’nin egemenliÄŸine dönüÅŸtü. Üstelik çoÄŸunluk sistemin saÄŸladığı ezici üstünlük var olan zayıf demokratik kültürü daha da tahrip etti. DP’nin Meclis’te saÄŸladığı ezici üstünlük, DP liderlerinin ezici üstünlüÄŸüne dönüÅŸünce artık yasamanın yürütmeyi kontrol etmesi deÄŸil, yürütmenin (Bayar/Menderes) yasamayı kontrolü ve etkisizleÅŸtirmesi söz konusuydu. İlave olarak DP’nin Meclis’te Tahkikat Komisyonu’nu kurması –komisyona muhalefetten temsilci alınmaması- ve komisyona yargı yetkisinin verilmesi (hapis, parti kapatma, gazete kapatma…), yürütmenin gücünü daha arttıran uygulamalardı. Aslında mantık olarak Tahkikat Komisyonu’nun İstiklal Mahkemeleri’nden bir farkı yoktu. Ancak hem kurtuluÅŸ, kuruluÅŸ ve devrim dönemi bitmiÅŸ, hem de demokrasi dönemi baÅŸlamıştı. Bu dönemin ruhuna uygun bir uygulama deÄŸildi Tahkikat Komisyonu… Üstelik Birinci ve İkinci Meclis’ler (1920-1927), çok daha sıkı bir denetim mekanizmasına sahiptiler. 1950’lerdeki gibi yürütmenin güdümünde deÄŸillerdi. 
 
Sonuç olarak Türkiye kuruluÅŸ sürecinin sonrasında çok partili yaÅŸama geçerken kuvvetler ayrılığına iliÅŸkin bir düzenleme ihtiyacı mevcuttu. Tek parti yönetiminden çıkıp demokrasi devrimini gerçekleÅŸtirmenin onuru İnönü ve CHP’ye aittir. Bununla birlikte hem çoÄŸunluk sisteminde ısrarcı olmak (nispi seçim sistemini kabul etmemek) ve hem de kuvvetler ayrılığına iliÅŸkin bir düzenleme yapmamak CHP iktidarının eksiÄŸi ve hatası idi. Gerçi CHP demokrasiyi güçlendirici deÄŸiÅŸiklikler yapma planını 1950 seçim beyannamesine almıştı: 
 
“1. Demokrasi yolunda cesaretle mesafe alırken, bütün vatandaÅŸları her türlü haklarından, can, mal ve mülkünden emin olarak, dirlik ve düzenlik içinde yaÅŸatmak baÅŸ kaygımızdır.
 
2. Çok partili serbest münakaÅŸa hayatını ve milletin seçtiÄŸi vekillerle idare sistemini daha da kuvvetlendireceÄŸiz.
 
3. Bu maksatla Anayasamızı saÄŸlam bir garp demokrasisinin temel prensiplerine göre deÄŸiÅŸtirmek istiyoruz. Milletvekillerinden mürekkep bir meclisten baÅŸka, ikinci bir meclis, bunların vazifeleri, birbiriyle münasebetleri, Devlet Reisinin vazife ve salâhiyetleri ele alınacak baÅŸka konular olacaktır. Meselenin halli iÅŸini, seçimlerden sonra toplanacak CHP Kurultayına sunmak kararındayız.
 
4. Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik umdeleri Partimizin ana prensipleridir. Yurdumuzun yükselip geliÅŸmesinin bu düsturlar yolundan gerçekleÅŸebileceÄŸine inanmaktayız. Tek parti devri hayatının icabı sayılarak Anayasa’ya sokulmuÅŸ bu 6 umdeyi Anayasa’dan çıkaracağız. Bununla beraber Anayasa’ya laik Cumhuriyet rejiminin korunması için gerekli kayıtların konması lazım geldiÄŸi kanaatindeyiz”.
 
6 ok’u Anayasadan çıkarmak, ikinci bir meclis (Senato) kurmak gibi deÄŸiÅŸikleri CHP’nin 1950 sonrasına bırakmaması, 1946-1950 döneminde gerçekleÅŸtirmesi gerekirdi. Nitekim CHP’nin vaatlerini gerçekleÅŸtirmesi iktidarı kaybetmesi dolayısıyla mümkün olmadı. Demokrasiyi takviye edici uygulamaların -kuvvetler ayrılığı da dahil olmak üzere- gerçekleÅŸmesi askeri darbe döneminde mümkün olabildi. Ancak bir kere askeri darbe geleneÄŸinin önü açıldı; üstelik hem idamlarla toplumsal kutuplaÅŸma daha da tırmandırıldı ve hem de yapılan düzenleme önceki döneme tepki niteliÄŸi taşımaktaydı, uzlaÅŸma eseri de deÄŸildi.  
 
Özetle Türkiye, kuvvetler ayrılığına dayalı çaÄŸdaÅŸ bir parlamenter demokrasiyi yeniden kurmalıdır. GeçmiÅŸte gücün Meclis’te toplandığı, yasama organının yürütmeyi de bünyesinden barındırdığı kuvvetler birliÄŸi sistemi görece anlaşılabilir bir sistemdir. Kuvvetler birliÄŸinin Meclis’te toplandığı sistemle kuvvetler birliÄŸinin bir ÅŸahısta/yürütme organında toplanması aynı ÅŸey deÄŸildir. Birincisi görece –risklerine raÄŸmen- demokratik olabilirken ikincisinin demokratik olabilme ihtimali yoktur. Anayasa hukuku kitapları böyle yazıyor; tarihsel veriler bunu söylüyor. Åžunu da unutmamak gerekir ki özgür ve demokratik bir toplum inÅŸa etmek için yasalar yeterli deÄŸildir; toplumun demokrasiyi, özgürlüÄŸü talep edecek bir dinamizme ve kuvvetler ayrılığını destekleyecek bir kurumsal altyapıya sahip olması zorunluluktur.   
 
Kaynakça:
Kemal Gözler,  Anayasa Hukukuna GiriÅŸ, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 2004.
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, İstanbul, 1952. 
Hakkı Uyar, Türkiye’nin Demokrasi Devrimi: 1950 Seçimleri, Anka-Ha Yay., Ankara, 2014. 
Sedat Yazıcı-Fatih Yazıcı, “Tarihsellik ve Kuramsallık Arasında: 1921 ve 1924 Anayasalarında Kuvvetler BirliÄŸi/Ayrılığı Tartışması”, bilig, GÜZ 2011 / SAYI 59, ss. 235-254
Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...









ArÅŸiv Arama
- -

Ana sayfa - saÄŸ alt

Ege Meclisi
SPOR
Spor Haberleri
GÜNCEL
İZMİR
İzmir
POLİTİKA
Politika
ÖZEL HABER
Özel Haber
Araç kiralama evden eve nakliyat