Tüm dünyada hemen hemen aynı anda gösterime giren bir virüs filmiyle karşı karşıyayız. Filimdeki yoğun gerilim nedeniyle büyük bir stres altında yaşamaya gayret ediyoruz.
Çevremizdeki herkese acaba korkusuyla bakıyor, meyve ve sebzeleri iyi yıkama uğruna neredeyse örseliyoruz. Ellerimizi yıkıyor, dönüp bir kez daha yıkıyoruz.
Büyük devlet olmuş, modern silahlarla donatılmışsınız hiçbir şeyin  gözle görülmeyen bu gizli düşman karşısında bu gün için önemi yok.
Üstelik bu bilinmeyen düşman dil, din, ırk, cinsiyet, ülke, zengin, yoksul ayırımı yapmadan saldırıyor. Bu adam çok ünlü bir insan, şu adam başbakan buna dokunmayayım demiyor.
Salgından önce o kadar ben merkezli yaşayıp günümüzü tüketen insanlar toplumu haline gelmiştik ki, bu arada gerçek anlamda insan olmayı, ahlakı, vicdanı, paylaşımı neredeyse unutmuştuk.
Kendi sosyal örf ve adetlerimizden uzaklaştıkça adeta canavarlaşmıştık.
Teknoloji geliştikçe insan gibi davranmayı geri plana ittik adeta.
İşte bunun bir örneği.
''Arada bir uyanır yine kurcalarım diye geceleri yatakta bile elimizden düşürmediğimiz son model pahalı
cep telefonu bağımlılığımız...''
Birçoğumuz anne baba olarak çocuklarımızı kurstan kursa koşturmayı, pahalı oyuncaklar, giysiler almayı asıl görevimiz sanıp  onlara sevgi, saygı ve insanlık öğretmeyi unuttu. Şimdi onlar da sizlere karşı saygısızlığı ve bencilliği bir had bildirme olarak kullanıyorlar.
Çoğumuzun evlerde kaldığı şu günlerde bunu bir tutukluluk olarak kabul etme yerine kendimize dönme, içsel sorgulama ve düşünme zamanı olarak değerlendirmeliyiz.
Ben şimdiye kadar neler başardım? Başaramadıklarım neler? Ülkem için yapabileceklerimi yaptım mı? sorularını sormalıyız.
Zor bir insanlık sınavından geçtiğimiz kesin. Bu aşamada belki de insanca yaşamayı öğrenir ve bunu topluma yaymayı başarabiliriz.