'16 Ocak 1966' tarihli günlüğüme bir gazeteden aldığım şöyle bir haberi kaydetmişim.

''Hindistan Başbakanı Bahadır Şastri Taşkent Konferansının ardından vefat edince yerine Nehru'nun kızı başbakan olmuş.''

Ayda yaklaşık 3000 lira maaş alan başbakan Lal Bahadır Şastri'nin hiçbir şey bırakmadan öldüğü belirtiliyor haberde. Bankada bir hesabı olmadığı gibi bir emlaki da olmadığından devlet tarafından kiralanan konutta oturmuş.

1921 Yılında kurulan 'Hindistan Hizmetkarları Derneğine' kurulduğunda hemen üye olan Şastri yaşamı boyunca da gelirini ülkenin ekonomik ve toplumsal kalkınması için çaba harcayan bu derneğe bağışlamış.

Hindistan gibi büyük, etnik gruplar yönünden karışık ve karmaşık bir ülkede 1960'lı yıllarda böyle erdemli, vicdanlı ve dürüst yöneticiler varmış.

Şimdilere, 2000'li yıllara dönelim ve de başka ülkelere bakalım. 

Kendini ölümsüz sanan doyumsuz birtakım insanlar geldikleri noktadan çok farklı, anlatılmaz ve ölçüsüz bir zenginliğe sahip oluyorlar.

Nasıl oluyorlar derseniz?  Hak ederek değil asla... 

Bunların nasıl zenginleştikleri içinde bulundukları toplum tarafından gayet iyi biliniyor artık. Enteresan olan, doyumsuzluklarına nokta koymayan bu kişilerin debdebeli yaşamlarının o ülkede bir şekilde hala sürüp gitmesi!

Hindistan'daki yöneticiyle bunların arasındaki farkın nereden kaynaklanabileceğini sorgulayacak olursak; 

''Fark, Hintlilerin dinsel, ahlaksal düzeyleri yanı sıra daha da önemlisi hak, hukuk ve adaletlerinin tam olmasından kaynaklanmış olabilir.''