6 Ekim 1923, İstanbul’un kurtuluş günü… Tıpkı İzmir’in 9 Eylül 1922’de kurtuluşu gibi… İstanbul, 13 Kasım 1918’ten 6 Ekim 1923 tarihine kadar, neredeyse 5 yıla yakın bir süre İtilaf Devletlerinin işgali altında kaldı. 
 
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğindeki Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanmasaydı, İstanbul da Osmanlı Devletinin elinde kalmazdı. Bugün Ayasofya’yı ibarete açarken İstanbul’u yeniden fethetmiş gibi hissedenlerin bırakın Ayasofya’yı ibadete açmayı, İstanbul topraklarına girmeleri bile mümkün olmazdı. 
 
1453’te Fatih’in fethettiği İstanbul’un fethini her 29 Mayıs’ta kutlayabiliyorsak bunu Kurtuluş Savaşı’nın başarılmasına ve Lozan’ın ardından 6 Ekim 1923’te İstanbul’un kurtarılmasına borçluyuz. Kurtuluş olmasaydı, fetih de kutlanamayacaktı; unutulup gidecekti. Tarihin tozlu sayfaları arasına karışacaktı. Aynı durum Anadolu’nun fethi için de geçerlidir. 26 Ağustos 1071 Malazgirt sonrasında Türk yurduna dönüşen Anadolu, Mondros ve Sevr ile Türk yurdu olmaktan çıkacaktı. 26 Ağustos 1922’deki Büyük Taarruz ve ardından imzalanan Lozan olmasaydı, vatan kurtulmasaydı Anadolu’nun fethinin de anlamı olmayacaktı. Hem fethedene ve hem de kurtarana minnet borçluyuz. 
 
Osmanlı hiç şüphesiz uzun ömrü ve yayıldığı geniş coğrafya nedeniyle Türk ve İslam tarihinin en büyük imparatorluğudur. Batının insan kaynakları, sermaye birikimi ve üretim kapasitesi açısından üstünlüğüne rağmen Viyana önlerine kadar gidebilmiş; Avrupa’nın yanı sıra Asya ve Afrika’da geniş toprakları kontrol edebilmişti. Bir tür “Pax Ottomana” (Osmanlı Barışı) yaratabilmişti. 16. Yüzyıldan sonra da Batı’nın yayılmasına en uzun süre direnebilen yine Osmanlı oldu. Ama fethettiği koca koca ülkeleri son birkaç yüzyılda arka arkaya kaybetmeye başladı. 1683 Viyana kuşatmasından başlayarak iki yüz yılı aşkın bir süre geri çekildi. Sofya, Manastır, Selanik, Belgrat, Budapeşte, Bağdat, Halep, Kahire, Mekke ve Medine gibi şehirler; Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Yunanistan, Makedonya, Romanya, Sırbistan, Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Tunus, Cezayir gibi ülkeler; Kıbrıs, Girit gibi adalar birer birer yitirildi. Bugün bu toprakların fethedildiği ayı, günü ve yılı hatırlayan var mı? Bunları kutluyor muyuz? Kaybettiğin yerin fethini nasıl kutlayacaksın ki?  
 
Şunu unutmamak lazımdır ki Selçuklu da, Osmanlı da ve Cumhuriyet de Türk tarihinin aşamalarıdır; bir bütünün parçalarıdır. Alparslan, Fatih ve Atatürk, birbirlerinin rakibi ya da düşmanı değildir. 
 
Osmanlı İmparatorluğu, Türk tarihinde yerini almış ama dağılmış bir imparatorluktur. Bunun nedeni bir tarım imparatorluğu olmaktan çıkamayışıdır. Türkiye’de halen Osmanlı’nın yıkılışını kabullenmeyen, sanki aslında yıkılmayacaktı da, dış güçler onu yıktı diye düşünen ciddi bir kitle var. Daha vahimi ise buna inanan siyaset adamlarının varlığıdır. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne neden inanmıyorsun?” durumu… Yani Osmanlı’nın ölümüne inanmak lazım. 
 
Kurumsal yapısını yenileyemeyen ve tarıma dayalı ekonomisini sanayiye dönüştürmeyen geleneksel bir devletin çöküşü kaçınılmazdı ve bu durumun emperyalist güçlerin iştahını kabartmaması da beklenemezdi. İşte Kurtuluş Savaşı bu 300 yıllık gerilemeye dur denilmesini ve elde kalan son toprak parçasının da kurtarılarak vatana dönüştürülmesini sağladı. Bu noktada İzmir’in kurtuluşu da İstanbul’un kurtuluşu da önemlidir. Birilerinin Mondros’u, Sevr’i görmezden gelmesi, sanki İstanbul 1918’ten 1923’e hiç işgal edilmemiş gibi kafasını kuma gömmesi tarihsel gerçeği değiştirmeyecektir.
 
İstanbul’un kurtuluşu ile ilgili olarak 4 büyük partinin liderleri arasında görebildiğim kadarıyla bir tek Meral Akşener sosyal medya hesabında paylaşımda bulundu:
1453'te Fatih'in fethettiği, #6Ekim 1923'te Atatürk ve silah arkadaşlarının yeniden esas sahibine; Türk Milleti'ne kavuşturduğu, Güzel İstanbul... Bu eşsiz şehri bizlere miras bırakan tüm kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum. 

#İstanbulunKurtuluşu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurtuluşu kutlama etkinlikleri de anlamlıydı. Tarihsel sürekliliğin ve tarihle barışık olmanın güzel örneği olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun iki sosyal medya paylaşımını aşağıya alıyorum:
Fatih Sultan Mehmet Han'ın tablosu, İstanbul'un işgalden kurtuluş yıl dönümünde İstanbullularla buluşuyor. Tablo, yarından itibaren 6 Aralık'a kadar Saraçhane Belediye Sarayı'nda "Fatih'in Rönesansı Sergisi" ile görülebilir.
 
Atatürk, bir ülkenin başına gelebilecek en güzel şey. İstanbul’un Kurtuluşu’nun 97. yıl dönümü şehrin birçok noktasında kutlandı. Gülhane’den Maltepe Sahil’e etkinlikler şehrin esaretten kurtuluşu ve bağımsızlık mücadelesinin kahramanları içindi.
 
Netice itibarıyla fetheden (Fatih) de bizimdir; kurtaran (Atatürk) da bizimdir. Düşmana teslim eden bizden değildir.