mecidiyeköy escort - şirinevler escort - bahçeşehir escort - avcılar escort - şişli escort - beşiktaş escort - istanbul escort - şişli escort bayan - beylikdüzü escort

RSS / XML
17-01-2021
Bizi Takip Edin!

Atatürk ve O’nun Cumhuriyeti…


2020-10-24 09:09:07
Prof. Dr. Hakkı UYAR

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babasıdır.

Hiç ÅŸüphesiz Atatürk’le birlikte anılması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin diÄŸer kurucu babaları da var. Bunlar arasında Atatürk’ten hemen sonra gelen İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi isimler Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girdiÄŸi Osmanlı-Rus Savaşı’nın (1877-78) hemen öncesinde ve hemen sonrasında doÄŸdular. İmparatorluk bakiyesi haline gelmiÅŸ olan devlet, onların gözleri önünde Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında hızla dağıldı. İmparatorluÄŸu kurtarmaya güçleri yetmedi. Yetmesi de mümkün deÄŸildi… Milli Mücadele’yi yürüten ve Cumhuriyeti kuran kadro, Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinden, İkinci MeÅŸrutiyet döneminde yaÅŸananlardan büyük dersler çıkardılar. 

Bu genç subaylar, dağılan imparatorluÄŸa ve emperyalist güçlerin toptan saldırısına raÄŸmen umutlarını ve azimlerini yitirmediler. Türklük bilinciyle, vatan ve namus duygusuyla kurtuluÅŸ mücadelesine giriÅŸtiler. KurtuluÅŸ Savaşı’nın kaderini tayin eden savaÅŸlardan biri Sakarya Savaşı ise diÄŸeri 30 AÄŸustos 1922 tarihli BaÅŸkomutanlık Meydan Savaşı idi. Büyük Taarruz, beraberinde Mudanya AteÅŸkes AntlaÅŸması’nı ve Lozan Barış AntlaÅŸması’nı getirdi. Mondros AteÅŸkes AntlaÅŸması ve Sevr Barış AntlaÅŸması tarihin çöp sepetine gönderildi. 

30 AÄŸustos, 9 Eylül kadar Türk KurtuluÅŸ Savaşı’nın önemli bir tarihidir. Siyasal ve askeri bağımsızlığın saÄŸlanmasının ardından, sıra ekonomik kalkınmaya, modernleÅŸmeye ve uygar dünyayı yakalamaya gelmiÅŸti. Nitekim siyasal ve askeri bağımsızlığı saÄŸlayan Büyük Taarruz’un ikinci yıldönümünde (30 AÄŸustos 1924) Atatürk, bu kez ekonomik bağımsızlık ve uygar dünyayı yakalama hedefini Türkiye’nin önüne koydu. Yer olarak Dumlupınar’ın ve tarih olarak da 30 AÄŸustos’un seçilmesi tesadüf deÄŸildi. Burada yaptığı konuÅŸmada Atatürk, yüzyıllar boyunca ihmal edilen bir toplumun/devletin durumunu özetler gibidir: 

“Asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok ÅŸeyler düÅŸünmüÅŸlerdir. Fakat yalnız bir ÅŸeyi düÅŸünmemiÅŸlerdir: Türkiye’yi. Bu düÅŸüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uÄŸradığı zararları ancak bir tarzda telafi edebiliriz: O da artık Türkiye’de Türkiye’den baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmemek”.

Aslında Atatürk’ün dile getirdikleri Anadolu’nun ve Türk milletinin asırlar boyunca ihmal edilmesi, maddi ve insani kaynaklarının harcanmasına dair Cumhuriyetin kurucu babalarının teÅŸhisini yansıtmaktadır. Nitekim Falih Rıfkı Atay da Zeytindağı adlı kitabında bu ihmal edilmiÅŸliÄŸi, imparatorluÄŸun para ve insan kaynaklarının boÅŸ hayaller peÅŸinde nasıl harcandığını acı bir ÅŸekilde anlatır. Savaşı vatan savunması gibi bir zorunluluÄŸa dayanmadıkça cinayet olarak niteleyen bir asker olan Atatürk, bağımsızlık için mücadele vurgusunu da savaÅŸ tanımıyla birlikte yapmaktadır:  

“SavaÅŸ iki ordunun çarpışması deÄŸildir; savaÅŸ iki milletin maddi ve manevi bütün güçleriyle karşı karşıya gelmesidir… Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, o milleti alt etmenin yolu yoktur”. 

KonuÅŸmasında millet olma bilincine dikkat çeken Atatürk, Türk milletinin önüne bir ütopya da koymaktadır:

“Milletimizin hedefi, milletimizin ideali; bütün dünyada tam anlam ile uygar bir insan topluluÄŸu olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her toplumun varlığı, deÄŸeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, kendinde olan ve yaratacağı uygar eserlerle orantılıdır. Uygar eser meydana getirmek olanağından yoksun toplumlar, özgürlük ve bağımsızlıklarını yitirmeye mahkumdurlar”. 

Dumlupınar’ın yani BaÅŸkomutanlık Meydan Savaşı’nın ikinci yıldönümünde Atatürk, daha açık ve kısa bir ÅŸekilde hedefi ifade etmektedir:

“Milletimiz, Dumlupınar’da kutlanan Büyük Zafer’den daha önemli bir zafer peÅŸindedir: Kültür ve uygarlık zaferi…”

Atatürk bir taraftan ortaya bir ütopya koyarken diÄŸer taraftan bunun gerçekleÅŸmemesinin, zamanın ruhunu yakalayamamanın yok oluÅŸa yol açabileceÄŸi tehlikesine de dikkat çekmektedir. Bu sözleri, Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde, Hitler, Mussolini, Franko, Salazar ve Stalin’in iktidar olduÄŸu yıllarda, otoriter ve totaliter rejimler, ırkçılık ve yayılmacılık (faÅŸizm ve emperyalizm) yükselirken söylemektedir. Atatürk baÅŸta olmak üzere Cumhuriyetin kurucu babaları, esen savaÅŸ rüzgarlarına raÄŸmen, barışçı ve hümanist bir politikayı kurucu kültürün temeli kılmışlardır. Nitekim o nedenledir ki bugün, Atatürk’ün vefatının üzerinden 82, Cumhuriyetin kuruluÅŸunun üzerinden 97 yıl geçtikten sonra Türkiye halen tarihinin en uzun barış dönemini yaÅŸamaktadır. 

Atatürk’ün yaktığı bağımsızlık ateÅŸi, tüm sömürge uluslara örnekti. Üstelik bu bağımsızlık ateÅŸi, çaÄŸdaÅŸlaÅŸma/modernleÅŸme ile desteklendi. Böylece insanlık aleminin saygın bir üyesi olunacaktı. Onun neticesinde Atatürk’ün tek istediÄŸi sadece hatırlanmaktı. 2008’de Obama’nın baÅŸkanlık görevine baÅŸlama konuÅŸması sırasında imrenilecek bir ÅŸekilde kurucu baba Lincoln’ü saygıyla anması gibi… Sanırım bizler de kurucu babalarla kavgayı bırakıp ve kurucu babaları günlük siyasetin malzemesi olmaktan çıkarıp, ülkeyi onların koyduÄŸu insanlık aleminin saygın üyesi olmaya taşıyabildiÄŸimiz gün baÅŸarıya ulaÅŸmış olacağız. Bunu Cumhuriyetin ikinci yüzyılında baÅŸarabileceÄŸimiz inancındayım. 

Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...









ÇOK OKUNANLAR
ArÅŸiv Arama
- -

Ana sayfa - saÄŸ alt

Ege Meclisi
SPOR
Spor Haberleri
GÜNCEL
İZMİR
İzmir
POLİTİKA
Politika
ÖZEL HABER
Özel Haber
Araç kiralama evden eve nakliyat