​Hepimizin kafasının içinde akıl veren, sürekli konuşan bir içses var.

Kimi insanlara bunun yarar sağlaması yanı sıra kimi insanlar için de yararlı olmayabiliyor içses.

Bilim insanlarına göre ise, önemli olan kafamızın içindeki bu içsesi iyi kullanabilmek.

İç hesaplaşmada bu sesten faydalanmak da mümkün.

Yaşamlarını istedikleri gibi sürdüremeyenler ileriki yıllarda içses hesaplaşmasının içinde bulabiliyor kendini. 

Bu hesaplaşma 'Keşke' ve 'Eğer' sözcükleriyle başlıyor. Bir insanın yaşamında 'Keşke' ve 'Eğer'ler

çok ise, yazık etmiş demektir kendine.

İçses içgörüye, içhesaplaşmaya yön verebiliyor çoğu kez.

Hayatın anlamını bulan ve değerlendirenler hangi yaşta olursa olsun geriye doğru sorgulama yapmayanlardır genelde.

Belki de yaşamı bize bıtkınlık getirecek derecede ciddiye almamak gerekiyor.  Çünkü eninde sonunda bir bitiş süresi var yaşamın da.

Özgeçmişimiz, başarılarımız, ödül ve unvanlarımız elbette önemli. Bunları sağlarken bazı şeyler geri plana atılmış, atlanmış da olabilir.

Zamanında yapılmayan şeyler için başkalarını suçlamanın anlamı ve önemi de yok. 

Çünkü suçlu bizleriz.

Geriye dönüp yaşanmışlıklardan ders alırsak, ileriye doğru yaşayalım dersek o zaman 'Keşke' ve 'Eğer'lerimizi de azaltmış oluruz. 

Hiç kimse olağanüstü iyi değildir. Olağanüstü gibi görünmek bireyi yorar ve zorlar. Olduğumuz gibi olalım ve öyle davranalım.

Yaşamdan alınan dersler kusursuz yapmaz bizi, yaşamı olduğu gibi görmemize yardımcı olur yalnızca. Çoğu zaman insan istediği yaşama yanlışlıklar yaparak da uzanabilir.

Yanlışlıklarımızı da, yenilgilerimizi de affedebilmeliyiz.

Başarının temelinde içsel başarı yer alır. Önce kendimize karşı dürüst olmalı içsesle birlikte içgörüyü yaşama geçirmeliyiz.

Kendimizi her gün geçmişin mutluluk ve mutsuzluklarına bırakırsak önümüzü göremez her yeni bir gündeki huzuru yakalayamayız. 

O zaman bugünü dopdolu yaşamanın çabası içinde olmalıyız.

Elimizdeki tek zaman dilimi bugündür. 

Bugünü anlar ve yaşarsak belki geleceğimizi de kurabiliriz.