Türkiye’de Köy Enstitüleri ve bu okullara olan özlem bitmiyor. Geçen hafta 81’inci kuruluş yıl dönümünü kutladık. Türk Eğitim Tarihi’nde yerleri farklı ve anlamlı. Bu okullardan mezunlar hep büyük saygı gördü. Daha doğrusu öğretmenlikleri ve hayata karşı duruşlarıyla büyük saygı kazandılar. Tanıdığım hayat tecrübesinden yol ve ışık aldığım memleketim Karaözü’nden değerli köy enstitülü büyüklerim oldu. Onları ve bu okulları farklı kılan neydi? Cumhuriyetin aydınlanma projesi nasıl oluştu? Gelin o yıllara kısa bir tarih turu yapalım. 
 
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu okur-yazarlık ve öğretmen sayısı bakımından büyük yoksulluk içinde. İlk yıllarda açılan Millet Mektepleri ve Halk Evleri bu eksikliği büyük ölçüde gidermek için var gücüyle çalışıyor. Atatürk’ün ve genç Cumhuriyet’in önemli devrimlerinden Latin harflerinin kabul edilmesi büyük dönüşümün başlangıcı oluyor. 1927’de Türkiye’de okur-yazarlık oranı yüzde 10. Etkin eğitim politikalarıyla bu oran 1935’te yüzde 21’e çıkıyor. Eğitimde kader iki ismin göreve gelmesiyle yön değiştiriyor. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç… 
 
17 NİSAN 1940 AYDINLANMA YILI 
Başöğretmen Atatürk’ün büyük önem verdiği eğitim ve okur-yazarlık çalışmaları büyük meyvesini İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde veriyor. Türkiye’nin aydınlık yolunu açan köy enstitüleri 17 Nisan 1940 yılında resmen kuruluyor. Sonrasında Anadolu’da büyük değişimi izliyoruz. Eğitimde bu büyük başarı nasıl geldi? Geçmişe dönük köy enstitüsü fotoğraflarına bakıyorum. Başlıca gördüğüm ve dikkatimi çeken durumlar var. Öğrencilerin elinde müzik aleti, kitap ve tarım aletleri görüyorum. İşte umut ışığı da bu anlayışla başlıyor. Anadolu’nun değişik bölgelerinde 21 yer tespit ediliyor. 21 aydınlanma köyü. Hepsinde gözetilen iki unsur var. Tren yoluna yakın olacak ve işlenecek tarım arazileri olacak. 21 yerde başlayan eğitim ve öğretim Türkiye’de 10 sene içinde okuma-yazma oranını yüzde 34’e çıkartıyor.  

ANADOLU’YA IŞIK VE UMUT GÖTÜRDÜLER 
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye nüfusunun yüzde 80’ni köylerde yaşıyor. İlme, bilgiye hepsi hasretler. Köy enstitülerinde fen bilimlerini, ziraat bilimlerini, sağlık bilimlerini ve hepsinden önemlisi hayatı öğrenen Cumhuriyet öğretmenleri ülke kaderini değiştirmeyi başlıyor. Gittikleri köylerde öncelikle okul yapmakla başlıyorlar. Zaten köylerden seçilmiş çocuklar olduğu için bu hayatı çok iyi biliyorlar. Aldıkları eğitimle önce köyün öğretmeni sonra ziraat mühendisi ve doktoru oluyorlar. Toprak işleniyor, ürün çoğalıyor, bereket ülkeye yayılıyor.  
 
Köy enstitüleri ile ilgili anlatacak yazacak o kadar çok bilgi var ki… Ama ben günümüze ışık tutması acısından o yıllarda okutulan birkaç dersi yazarak son vermek istiyorum. Bugünle farkı daha iyi anlatan bir örnek. Bu bilgileri köy enstitüsü mezunu bir öğrencinin diplomasından aktarıyorum. İşte o dersler: Kooperatifçilik, Sağlık Bilgisi, Ruh Bilim, Eğitim Bilim, Toplum Bilim, Özel Öğrenme Metodu… 
 
Son cümle: ‘Köy Enstitüleri Cumhuriyet’in sabah güneşleriydi. Yok edilip kapatıldığı günden beri o güneş, eğitimin üstüne bir daha doğmadı…”