Eski adı 'İsmetpaşa' olan, ancak Demokrat parti tarafından 'Yeşilyurt ' olarak değiştirilen bir ilçesidir Malatya'nın.

Şu sıralar bu güzel yörenin adı, belediyesindeki gri pasaportla insan kaçakçılığı yapıldığı haberleriyle gündemde.

Malatya kökenli olan biz, Cumhuriyetimizin ilk öğretmenlerinden olan anne ve babamın görevleri nedeniyle bu ilçede uzun yıllar bulunduk. Babam başöğretmen annem ise sınıf öğretmeniydi.

Şimdiki gibi ranta kurban edilip binalarla boğulmadığı için yeşildi, yemyeşildi Yeşilyurt o zamanlar.

Malatya Doğumevinde dünyaya geldikten birkaç gün sonra getirilmişim ilçeye. 

Sonuçta ben de oralıydım.

Nüfus kaydımda doğum yerim: 'İsmetpaşa' olarak kayıtlı.

İçinde yeşilin  binbir türlüsünü barındıran, evlerinde ve sokaklarda prıl prıl, tertemiz 'Derme Suyu' akan, doğanın ona her şeyi cömertçe verdiği bir yerdi İsmetpaşa.

Ev ve bahçelerde meyve ağaçları yanı sıra ne çok sayıda kavak ağaçları vardı. Upuzun, zarif duruşlu bu ağaçların kışın başka yazın başka güzelliği olurdu.

Yeşilyurt'un o yıllardaki tek yolu Malatya'dan gelindiğinde bir tepeden başlayıp Gündüzbey'e kadar devam eden bir yoldu.

Bu ana yoldan aşağı inip ikinci köşeyi döndüğünüzde sağda bakımlı ve özel mimarisiyle yörede çok sevilen ve unutulmayan belediye başkanı 'Abdullah Ağanın Konağını' görürdünüz.

Bulunduğumuz yöreye o zaman nahiye dendiği için en büyük kamu görevlisi nahiye müdürüydü.

Belediye ve nahiye müdürlüğü iki katlı bir binada bulunuyordu ve bu bina biz çocuklara o yıllarda çok gösterişli gelirdi.

İsmetpaşa Nahiyesinde ana yola açılan çok dar sokaklar vardı. Bu sokakların içindeki evlerin çoğunda el dokuma tezgahları olduğundan yoldan geçerken çalışan tezgahların özel sesini duyardınız.

Başöğretmen olan babamın ve öğretmen olan annemin yöre halkıyla çok iyi ilişkileri vardı. 

Annem fırsat buldukça ev ziyaretlerine giderek kadınlarla sohbet eder ve bir sorunları olup olmadığını öğrenirdi.

Yeşilyurt'ta el tezgahlarında dokuma yapan ve ekonomik koşulları iyi olmayan yöre insanlarının bir kısmı yıllar içinde büyük kentlere gidip orada iş insanı oldular.

Ancak şunu da belirtmeliyim. 

Bunların içinden Cumhuriyet kazanımlarını unutarak dinci ve tutucu bir siyasetin içinde yer alıp satın aldığı medyada laikliğe, kurulu demokratik düzene karşı çıkanlar da olmadı değil!..

Ağaçların çiçek açmasıyla birlikte yürüyüş mesafesindeki meyve bahçelerine pikniğe giderdik. Asıl geziler yaz aylarında gerçekleşirdi.

Geniş bir kanal içinde akan ve belli bir mesafeden sonra düşülerle (şelalelerle) yoluna köpüre köpüre devam eden Derme Suyu kenarında olmak anlatılmaz bir keyif verirdi biz çocuklara.

Kokulu tüysüz Şam şeftalisi İsmetpaşa'dan  çok yürüyerek gittiğimiz Kileyk Köyünde yetişirdi.

İkinci Dünya Savaşının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda yaşanan doğal ekonomik sıkıntılara karşın halkın önemli bir bölümü zorluklara göğüs geriyor ve ülkesini yürekten sahipleniyordu.

Yöre insanları fedakardı, vericiydi, paylaşımdan yanaydı.

En önemlisi de vatansever ve dürüsttü...

Ne kadar şanslıymışım ki Yeşilyurt'ta daha sonra Malatya merkezde bu nitelikteki güzel insanlar arasında o yıllarda büyümüş, mutlu, huzurlu çocukluk ve gençlik yaşamışım.

1998 yılı Temmuz ayında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalının davetiyle bir toplantı için gittiğimde doğup büyüdüğüm Malatya'yı tanıyamamıştım. 

Güzel anıları artık bulmak mümkün değildi.

Yeşilyurt'a da gitseydim eğer, geçmişe ait yaşanmış derin izleri orada da bulamayacaktım.

İki binli yılların başından bugüne kadar geçen sürede ülkede yaşanan önemli sorunlar dikkate alınırsa Yeşilyurt Belediyesindeki basına yansıyan haberlere de şaşırmamak gerekiyor.

1940'lı yıllardaki ve daha sonraki dönmelerdeki belediyeleri şimdikilerle kıyaslayacak olursak kaybedilen çok şey olduğu ortada.

Acınası duruma düşürülen bir toplum nerede olursa olsun o toplumda akla durgunluk veren her türlü olayın yaşanması doğal değil midir?