​​Yıllardır dile getirilen ülkedeki kirliliği, rüşveti, haksız kazancı, rantı, adam kayırma örneklerini ve bunlara bağlı çürümeyi organize bir suç örgütü liderinin ekranlara taşıması ve dile getirmesi toplumun o denli ilgisini ve dikkatini çekti ki;

bilim insanları bile neredeyse konu üzerinde araştırma yapacak duruma geldiler.

Can çekişen, çöken Osmanlı Türkiye Cumhuriyeti'ne yoksul ve fakir bırakılmış bir toplum yanı sıra, içi boşalmış bir hazine, çürümüş bir yönetim ve kaybedilmiş vatan toprakları bıraktı.

Milli Mücadeleden sonra kurulan genç cumhuriyet yokluk ve cehaletle uğraşmaktan öte daha da önemlisi devlet yönetimindeki bozulma ve çürümeyle de uğraşmak zorunda kaldığında bunu en kısa sürede vatansever, dürüst insanlarla birlikte başardı.

İçinde bulunduğumuz bugünkü ortama baktığımızda bir vatandaş olarak şunu sorgulayabiliyoruz.

''Bu ülke nereden nereye getirildi?..''

Bozulmanın ve çürümenin önde gelen nedenleri aşırı dincilik, yobazlık, adam kayırma ve ahbap-çavuş kapitalizmi yanı sıra adaletin kullanılmayışıdır.

Ahlak çöküşü yanı sıra dini her yere monte etmeye kalkışmak bir ülkenin önemli değerlerinden biri olan liyakatı ortadan kaldırır.

Bunun sonucunda toplumdaki çürüme bireysel olmaktan çıkıp sistematik bir hale gelir.

Siyasettekiler düzgün yaşamlarıyla değil çocuklarının haksız elde ettikleri paralarla, gemicikleriyle, abartılı yaşamları, dolu dolu kasaları ve servetleriyle örnek oldular... 

Birtakım belediyeler, birtakım milletvekilleri ve bürokratlar yolsuzluk ve hukuksuzlukla anılırken  bunlarla ilgili yasal işlemler yapılmayıp üstü örtülmeye çalışılması ülkedeki dürüst ve namuslu insanları adeta isyan ettirir hale getirdi.

Bu kişiler ve kurumlar soruşturulmaz, görmezden gelinir ve ortaya çıkan haksızlıkların önü alınamaz ise toplumsal bozulma ve çürüme hız kesmeden sürüp gider.

Sürüp gitse de her haksızlık, adaletsizlik gibi bunun da bir sonu olacaktır.

Bilinen, yaşanan o ki;

''Tanrı uzatır. Ancak, unutmaz...''