''Dünya yüzünde gördüğünüz herşey kadının eseridir.'' Gazi Mustafa Kemal Atatürk böyle söylüyor.
Ünlü Fransız yazar Simone de Beauvoir,  'Kadın doğulmaz, kadın olunurun'' anlamını şöyle açıklar.
''Kadın olmak doğal bir veri değil tarihin sonucu. Kadını kendi başına tanımlayan biyolojik ya da psikolojik bir kader yoktur. Birey olarak bir kadının kendi kişisel tarihi yaşamı ve özellikle de çocukluk öyküsü onu tanımlar.''
Eski Türklerde örneğin Göktürklerde kadın-erkek eşit olup o kültürde kadın hep erkeğin yanında yer alır. 
Ancak Arap kültüründeki ağır cehalet kadına kadar uzandığı için onlar hep ezilmiş ve aşağılanmıştır o kültürde.
Çağdaş eğitimleri asla olmamış ve olmayan Arapların birçok kültürleri gibi din kültürleri de bugün hala çağdışıdır.
Kadını ezmeye çalışan, kadın haklarını örseleyen, küçümseyen, gösteri yapma hakkını kullanmak isteyen kadınları yerlerde sürükleyen bir anlayışın içindekilerle birlikte yaşamak eğer yüreğiniz ve birazcık da vicdanınız varsa gerçekten bir işkence bu ülkede.
Kadına yapılan şiddete ''Makul seviyede!..'' diyebilen ne acıdır ki bir kadın ve aynı zamanda aileden, kadından sorumlu bakan var.
Karanlık seslerin olduğu bir toplumda bu sesler gerçek din insanın değil  muaviye-yezit İslamının sesi olduğundan kadının adı yoktur ve onlara göre de olmamalıdır. 
Bunun en güzel örneği tam da bu sıralar Afganistan'da tüm dünyanın gözü önünde yaşanıyor.
Adaletin, hak ve hukukun kaybolduğu bir ortamda kadınlarımıza yaşatılanlar yanı sıra tanık olduğumuz için yaşadıklarımız dayanması zor bir sabır oyunu gibi geliyor bana.
İyi kalabilen, iyi olan insanlar olumsuz tablolar karşısında doğal olarak daha endişeli hale gelebiliyorlar bu nedenle.
''Aynı Irmakta İki Kez Yıkanılmıyor'' sözü bize;
Değişmeyen, değişmemekte direnenlerin zamanı geldiğinde değişeceğini ve gideceğini göstermiyor mu?
Sonuç olarak:
Kadınlarımıza Cumhuriyet ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından kazandırılan, verilen hakları ortadan kaldırmak asla mümkün değildir bu ülkede.