Modern dünyayı şekillendiren temel düşünce rasyonalite oldu. Rasyonalite yani akılcılık, seküler bir dünya fikriyle birlikte gelişti. Bu düşüncenin gelişimi, Batı Avrupa’da gerçekleşti. Ülkelere göre farklılıklar göstermekle beraber, Avrupa’nın dinsel dogmatizmden sıyrılması Ortaçağ’ın sonlarında açık bir şekilde kendini göstermeye başladı. Kuzey Avrupa, Protestan mezhebini benimseyerek dünyevileşti; bu iklim ticareti geliştirdi; burjuvazinin palazlanmasına yol açtı. Ya da Avrupa’nın ekonomik merkezinin kuzeye kayması ve burjuvazinin gelişmesi, Protestanlığın (ve kollarının Calvinizm, Anglikanizm…) gelişimine ortam sağladı. Ancak yine de bu ortamın doğuşunda başat aktör feodalizmdi.

Protestanlığın doğduğu toprakların başında Almanya geliyordu. Daha doğrusu bugünkü Almanya toprakları… O dönemdeki Hansa kentler birliğinin oluşturduğu ticari yapı hem Luther’in Protestan tavrına hem de matbaanın bu topraklarda gelişimine imkan sağladı. Alman milliyetçiliği de ticaretin geliştiği ama siyasal birliğin sağlanamadığı bu topraklarda doğdu. Bu milliyetçilik anlayışının iki temeli olduğu söylenebilir. Biri ırkçılık, diğeri anti-Semitizm. 19. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan bu tablo sonraki gelişmelerin ve felaketlerin habercisi gibidir. Yahudi düşmanlığı aslında Avrupa’da daha erken dönemlerde de mevcuttu. Bu Almanlar arasında da yaygındı. Başlangıçta dinsel nedenleri olan bu durum, sonra ırksal zemine oturdu. Çünkü Museviler, Avrupalı değildi ve Asyatik bir halktı. Asyatik bir halk olmaları ırksal düşmanlığın gerekçesini oluşturuyordu. Aslında ister dinsel ister ırksal olsun, Musevi düşmanlığının bir nedeni de elbette ekonomikti. Alman milliyetçiliğinin 19. Yüzyılın başlarından itibaren ırkçı ve anti-Semitik damarı, Hitler döneminde yaşanacak soykırımın habercisi gibidir.

Geçtiğimiz günlerde Mescidi Aksa konusunda İsrail’in izlediği politikalara yönelik Türkiye’de de tepkiler gösterildi. Bunlar arasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Musevilerin ibadethanesi olan sinagog önünde İsrail’i protesto etmek de vardı. İsrail’i protesto etmekle Musevi düşmanlığını birbirine karıştırmamayı öğrenmek gerek. Söz konusu protesto eyleminde yapılan İsrail protestosu mudur, yoksa Musevi düşmanlığı mı?

Radikalizm ister dinsel, ister etnik/ırk temalı olsun toplumları hiç de iyi yere götürmüyor. Tarih bunun kan ve gözyaşı dolu örnekleriyle dolu.

 

Türkiye Cumhuriyetini kuran kurucu kadro, Osmanlı bakiyesi bir toplum ve coğrafyadan bir vatan ve bir ulus/millet yaratma projesini uygulamaya koydular. Bunu büyük ölçüde başardılar da… Şöyle sakin ve soğukkanlı bir şekilde Türkiye’ye baksak, bugünkü cemaat/tarikat yapıları, etnik, dinsel ve mezhepsel alt kimliklerin baskınlığının bizi nereye götüreceğini sorsak, herhalde bu yerinde bir soru olur. Bu gidiş bu milletin ve devletin bekası için hiç de olumlu değildir. Her türlü radikalizmi törpülemek, akılcı bir toplum, üretime dayalı bir ekonomi ve bir hukuk devleti inşa etmek, demokratik yoldan uzaklaşmamak ve Cumhuriyetin kurucu mirasına dönmek vazgeçilmezimiz olmalıdır.