Köleliğin tarihi, insanlığın tarihi kadar eskidir. Köle ticareti ve köle emeği, insanlık tarihinde önemli bir yer oluşturmaktadır. 

Coğrafi keşifler sonrasında Amerika kıtasında kurulan 13 İngiliz kolonisinde 1600’lü yılların başından itibaren köle ticaretinin ve köle emeğinin kullanıldığı görülmektedir. 17. Yüzyılın başından itibaren Afrika’dan kaçırılıp Amerika’daki kolonilerin tarımsal üretiminde ve ev işlerinde köleler kullanılmaya başladı. Köle ticareti kıtada ilk olarak 1619’da Portekizliler tarafından başlatıldı. Kölelerin çocuklarının da köle olduğu bu düzen, Amerikan İç Savaşı’na kadar sürdü. 

4 Temmuz 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, 13 koloninin İngiltere’ye karşı bağımsızlığını ilan ediyordu ve “bütün insanlar eşit yaratılmıştır” diyordu. Her ne kadar bu ifade edilse de, eşitlik ilkesi köleler için geçerli değildi. ABD’nin kurucu babalarından Thomas Jefferson bildirgeye köleliğin kaldırılmasını ekletmek istediyse de, bunun için bir yüz yıl daha beklemek gerekti. 

1777 yılından itibaren ABD eyaletlerinde kölelik kaldırılmaya başladı. Ancak bu kademeli ve sınırlı bir kaldırmaydı. İlk olarak Vermont’ta sonra da Pennsylvania’da başlayan köleliğin kaldırılması giderek yayılmaya başladı. Ancak yine de ücretsiz hizmetçilik şeklinde eski kölelerin emeğinden yararlanılmaya devam edildi. 1807’de Başkan Jefferson köle ticaretini yasakladı. Böylece 200 yıl boyunda Afrika’dan Amerika’ya yönelik süren köle ticareti son buldu. Ancak köle emeğine dayanan ve geniş tarımsal üretim yapan güney eyaletleri, köleliğin sürdürülmesinden yana tavır aldı. Güney ve kuzey eyaletleri arasında kölelik taraftarlığı ve karşıtlığı konusunda gerilim 1850’den itibaren giderek arttı. Güney eyaletlerine kölelik karşıtı yayınların girmesi engellendi; kölelik karşıtlarının kırbaçlanması gibi uygulamalar yapıldı. 

Köleliğin kaldırılması 1860 sonunda yapılan başkanlık seçimlerini Abraham Lincoln’ün kazanması ile mümkün oldu. Ancak bunun bedeli Amerikan iç savaşı oldu. Kölelik yanlısı güney eyaletleri ile kölelik karşıtı kuzey eyaletlerinin savaşması kaçınılmaz bir hale gelmişti. Köle emeğinden vazgeçmek istemeyen güney eyaletleri konfederal bir devlet yapılanması oluşturarak kuzeye saldırdı (1861). İç Savaş’ı sanayiye dayalı kuzeyin kazanması, tarıma dayalı güneyin savaşı kaybetmesi ABD’nin gerçek birleşmesini sağladı ve bunun neticesinde ABD giderek süper güce dönüştü. İç Savaş’ın bitmesi (1865), köleliğin tüm Amerikan eyaletlerinde kalkması anlamına geliyordu. Bugün ABD’de faşist, ırkçı çevrelerin yıkılan konfederasyonun bayrağını sembol olarak kullanmalarının arkasında bu tarihsel süreç bulunmaktadır.

İç Savaş sona ererken kuzeyin askeri birlikleri güney eyaletlerinde adım adım ilerlediler ve köleliğin kaldırıldığını duyurdular. Köleliğin en güçlü olduğu güney eyaletlerinden Teksas’a askeri birlikleriyle gelen general Gordon Granger, Teksas’ın Galveston kentinde 19 Haziran 1865 tarihinde iç savaşın bittiğini ve köleliğin sona erdiğini duyurdu. Aslında kölelik 1 Ocak 1863 tarihinde Özgürlük Bildirgesi ile kaldırılmıştı. Ancak bu karar güney eyaletlerinde duyurulamamıştı ve geçerli de olmamıştı. Bu karardan kölelerin de haberleri olmamıştı. 

İşte Granger’in 19 Haziran 1865 tarihli açıklaması, günümüzde bayram olarak kutlanmaktadır ve Juneteenth olarak anılmaktadır. Son olarak ABD Başkanı Joe Biden, 19 Haziran’ın “Ulusal Bağımsızlık Günü” olarak kutlanmasını onaylayan yasayı imzaladı. Biden, Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında "Büyük toplumlar, en acılı anılarını görmezden gelmez, onları kucaklar. Büyük toplumlar kaçmaz, hatalarının sonuçlarıyla yüzleşirler” dedi. Dolayısıyla Biden ülkedeki kölelik tarihiyle yüzleşme vurgusu yapmaktadır. 

Osmanlı, dünyada köleliği İngiltere’nin ardından kaldıran ikinci devlet olmuştu. Ancak Osmanlı’daki kölelik ile Batı’daki kölelik aynı değildi. İslam dünyasında kölelik içerisinde azat etmeyi de barındıran ve daha çok ev hizmetlerinde kullanmayı ifade eden bir anlam içermekteydi. Batı’da ise –özelikle ABD’de- büyük çiftliklerde tarımsal üretimde ve ev hizmetlerinde kullanmayı içeren çok daha ağır bir anlamda kullanılmaktaydı ve bunun ırkçı bir içeriği de vardı. 

Söz konusu ırkçı eğilimler köleliği kaldıran ABD Başkanı Lincoln’ün öldürülmesini beraberinde getirdi. Köleliği kaldırmak siyah-beyaz eşitliğini sağlamak anlamına gelmiyordu. Bunu sağlamak için de bir yüz yıl beklemek gerekti. Bunu sağlayan ABD Başkanı J. F. Kennedy de öldürüldü. Dolayısıyla ABD’nin kurucu kültüründen kaynaklanan ırkçı damar halen güçlü ve etkilidir. Nitekim geçen yıl beyaz bir polisin siyah kökenli George Floyd cinayetindeki tavrı ırkçı damarın ne kadar güçlü olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Aslında bu olay bireysel bir cinayet olarak küçümsenemez. Yaygın bir şekilde Amerikan toplumunda ve Cumhuriyetçi Parti’nin aşırı sağcı kanadında ırkçılığın yaşadığı aşikardır. Amerikan sistemi kendi içerisinde bir Amerikan rüyası içerse de zaman zaman Amerikan kabusuna dönüşebilmektedir. Bu kabus, Obama’nın başkan olmasıyla da ortadan kaldırılabilmiş değildir. Yine de Obama’nın 2008’deki başkan oluşu ve Amerika’nın kurucu babalarıyla barışık tavrı hayranlık uyandırıcıdır. Bizim gibi kurucu babalarıyla kavgalı bir milletin alışık olduğu bir durum değildir. 

Her ülkenin güçlü ve zayıf yanları vardır. ABD siyasal, ekonomik ve askeri açıdan bir DEV olsa da, etnik ayrımcılık ve sosyal devlet noktasında CÜCE’dir. Bizim de ülke olarak zayıf ve güçlü yanlarımızın olduğu açıktır. Bize düşen bunları tespit ederek ülkemizi Cumhuriyetin ikinci yüzyılına hazırlayabilmektir.