Nasıl adil olmalı ya da başka deyişle adil davranabilmek mümkün mü? Bu sorunun cevabı üzerinde fazlasıyla düşünmelidir bugünün insanı. Çağlar öncesine uzanırsak, Platon’un Devlet isimli eserinde konu hakkında şöyle bir tespite rastlarız: “Birisi tutup da adillik herkese hak ettiğini vermektir deyip, adil insanın bu nedenle düşmanlarına zarar vermesi, dostlarına yarar sağlaması gerektiğini söylerse, bu kimsenin söylediğini doğru kabul edemeyiz; bu insanın söylediği şey bilgece değildir. Çünkü bizim ulaştığımız sonuca göre bir insana zarar vermek hiçbir şekilde adil, haksever insanın özelliği olamaz.”* 

Bu satırlar adil olmaya ilişkin soru işaretlerini daha da artırıyor. Bugüne kadar her hangi bir olayda ya da her hangi bir durumda adil davranıp davranmadığımızı yeniden sorgulamamız gerekiyor. Adil olmak adına başka birisine zarar verdik mi? Çevremizdeki insanlara yarar sağlarken hakkı koruduğumuza mı inandık? Karmaşık bir düğümün içinden çıkmaya çalışıyoruz belki de… Yaşamda adil olma ve öyle davranma ilkesini nasıl gerçekleştirebiliriz? Sanıyorum ki, bize düşen çok önemli sorumluluklar var. İnsan olarak insanlığa ve tüm canlılara karşı yaklaşım biçimlerimizin haksever bir nitelikte olduğundan eğer içimizde bir şüphe doğuyorsa, yanlışlığın tam ortasındayız demektir.

Etik ve ahlâki ilkeler, değerler bunun için vardır. İnsanı insan yapan özellikleri geliştirmek, vicdanı olgunlaştırmak, hakkı korumaktan yana bir tavır almasını sağlamak etik ve ahlâkın temel özelliğidir. Bunu yitirmiş topluluklarının yozlaştığını, çirkinlikleri güzellik gibi gördüğünü, adil olmaya çalışırken, bunu sağlamaktan çok uzaklara sürüklendiğini biliyoruz. O halde çözüm bellidir. İnsanlık özüne dönüş yapmak ve etik, ahlâk sistemlerini geliştirmek durumundadır. Adil olabilmenin yolu buradan geçmektedir. Bu doğruya ulaşmamızı sistemli bir şekilde düşünmek sağlıyor elbette. Düşünerek karar vermenin, doğruya adım atmak olduğunu bakın Platon hasıl ifade ediyor: “Araştırarak karar vermek, yönetmek gibi işler kafaya özgüdür. Yaşamak kafanın işidir.Kendisine özgü değerleri olmayan kafa iyi işlemez. Doğru kafa, doğru işler yapar ve mutlu; eğri kafa ise mutsuz olur. Dolayısıyla  eğrilik asla doğruluktan daha kârlı olamaz.”