İslam dünyasının en büyük şairi olarak tanınan İranlı Ömer Hayyam, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in  hükümet merkezi olan Nişapur’da 1038 yılında doğdu. Ebu’l Feht Ömer Hayyam İbni İbrahim olan asıl adı kısaca Ömer Hayyam, veya sadece Hayyam diye terennüm edilir. Hayyam, çadırcı demektir. Ancak şairin çadırcılıkla ilgisine hiçbir yerde rastlanamamıştır. Tarih, bize onun hayatı hakkında pek bir şey vermez; ama eserlerinin çoğunu zamanımıza ulaştırmıştır. 1857 yılında Fransızca’ya tercüme edilen “Cebir” adlı eseri daha öncekilere göre büyük ilerleme gösterir. Kübik denklemleri kısmi çözüş şekli, bilim dünyasında Ortaçağ matematiğinin zirvesi olarak kabul edilir. Leyde kütüphanesinde olan cebir üzerine bir başka eseri de Euclide’in tariflerini ve faraziyelerini eleştirici bir gözle inceler. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melik Şah, onu yanındaki diğer alimlerle beraber takvim reformunu yapmakla görevlendirmiştir. Bu alimlerin yaptıkları çalışma sonucunda her 3770 yılda bir, bir günlük bir düzeltmeye ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır ki bu bugün kullanılan takvimimizden daha doğrudur. 

Hayyam çok ünlü bir astronomdu. Nizamül’l Arudi onunla ilgili şu anısını anlatır: Hicri 308, ‘M.S 1114-1115’ kışında, Melik Şah, Merve valisine bir ulak salarak Ömer Hayyam’ın av için kendisine uygun bir zaman vermesini ister… Ömer, durumu iki gün inceledikten sonra uygun zamanı seçer ve kendisi de bizzat hükümdarın gidişinde hazır bulunur. Kısa bir süre sonra hava kapanır, rüzgar çıkar, etrafı sis basar ve kar yağmaya başlar. Hazır bulunanlar gülmeye başlar. Hükümdar maiyetiyle geri dönmek ister, ama Hayyam, “Hiç endişe etmeyiniz, zira şimdi kar ve rüzgar duracak, sis de dağılacaktır. Bundan sonra da beş gün boyunca bir tek damla yağmur bile düşmeyecektir.” der. Bunun üzerine Melik Şah yoluna devam eder. Çok geçmeden hava açılır ve gerçekten de beş gün boyunca ne bir damla yağmur ne de bir tek bulut görünür.

Rubai, İran şiirine mahsus bir şekildir (AABA) kafiyelidir ve kendine özgü bir vezni vardır ve bunun bin iki yüzden fazlası Ömer Hayyam’a atfedilir. Oxford’da Bodleian Library’de bulunan 1460 tarihli bir Hayyam “Rubaiyyat” ı yazmasında yüz elli sekiz kıt’a vardır. Ancak bunlardan bazılarının kendisinden sonra gelenlere ait olduğu da söylenir. Bazıları Ebu Said adlı birine, bir tanesi de İbni Sina’ya… Ömer Hayyam’ın kendisine atfedilen rubailerden hangisini kendisinin yazdığını kesin tespit etmek çok güçtür.

Alman tarihçi Hammer ilk defa 1818’de, Avrupalıların dikkatini Hayyam’ın rubailerine çekti. 1859’da Edward Fitzgerald, yetmiş beş rubaiyi, ender rastlanan güzellikte İngilizceye çevirdi. Daha sonra Fitzgerald bu sayıyı çoğalttı. Tercüme ettiği rubailerin sayısı yüz onu buldu. Ancak asıl nüshayı bilenler bu tercümeden sadece kırk dokuzunun orijinalinin aynısı olduğunu söylerler.

El-Maarri’den etkilenen Ömer Hayyam, klasik ilahiyatı reddeder, uçan halı vasıtasıyla camiye gitmekle övünür. Diğer taraftan tam anlamıyla kadercidir. Başka bir hayata inanmadığı için büyük bir kötümserlik içindedir. Ancak onun mısralarına bakarak hüküm vermek isteyenler çok yanılabilirler. Çünkü şiirleriyle ifade ettiği fikirlerin seksen beş yıllık hayatındaki etkisi pek az olmuştur. Şiirlerine bakarsak o, elinde şarap testisi sokaklarda sürten sarhoş bir insandır. Ama hayır! Biz onu üçüncü derece denklemler, burçlar, astronomik haritalar üzerine çalışan bir alim, bir yol gösterci olarak tanımalıyız. Ayrıca unutmamak lazım ki şiirleri de yedi kat bohçalıdır.

Işık ve sevgiyle kalın!