1918 yılı Birinci Dünya Savaşı’nın bitişinin ve Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 100. Yılı…

Rauf Bey, ateşkes antlaşmasını imzaladığında hafif bir antlaşma imzaladığını sanmış, bir nevi aldatılmıştı İngilizler tarafından… 100 yıl sonra 25 maddelik ateşkesin maddelerinin özetine şöyle bir baktığımızda hiç te hafif olmadığını görmek, Rauf Beyin nasıl olup da aldatıldığını anlamak insanı şaşırtıyor. 

 

 - Osmanlı Ordusu dağıtılacak (madde 5) ve silahlarına el konulacaktı (madde 6, 20). Ulaşım ve haberleşme araçlarını İtilaf devletleri kontrol edecekti (madde 12).

 

 - Boğazların kontrolü İtilaf devletlerine verilecekti (madde 1)

 

Bu maddeler işgalin ve ardından gelecek olan Sevr’in habercisi gibidir. Nitekim işgale kılıf da hazırdır:

 

 - İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördüklerinde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekti (madde 7).

 

 - Doğu Anadolu’daki 6 Ermeni vilayetinde karışıklık çıkarsa, buraları işgal edilebilecekti (madde 24).

 

Mondros’un imzalanmasının üzerinden iki hafta geçtikten sonra, İtilaf devletleri donanması İstanbul’a demirledi. Aynı gün (13 Kasım 1918) İstanbul’a Suriye’den dönüş yapan Mustafa Kemal Paşa, kendine ve milletine duyduğu güvenle,  “Geldikleri gibi giderler”  diyebilmişti. Çünkü umutsuz durum yoktu, umutsuz insan vardı. Oysa Mustafa Kemal Paşa, umutsuz olacak bir insan değildi. İlk işi, İstanbul’da Mondros’un uygulanmasını önlemeye çalışmak oldu. Çünkü Mondros’un sanılanın aksine hafif değil, son derece ağır bir antlaşma olduğunu fark etmişti. Bu nedenle de ordunun terhis edilmesini önlemek, silahlarına el konulmasını engellemek için Harbiye Nazırı olmak istedi. Mondros’un uygulanmasını İstanbul’da engellemek mümkün olmayınca Anadolu’ya geçerek bir direniş örgütlemek tek çare olarak kaldı. Anadolu’da yakılan çoban ateşlerini birleştirmek, bunu büyük bir milli direnişe çevirmek Mustafa Kemal Paşa’nın ilk eylemi oldu.  

 

Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan Milli Mücadele’nin dış politikasında içinde yaşanılan dünyanın gerçekleri iyi bir şekilde tespit edilmişti. Savaş sonrasında Batı kamuoyunun tekrar uzunca sürecek bir savaşa izin vermeyeceği gerçeğinin farkındaydı. Yine galip devletlerin savaş sonrasında statükoları belirlemede hemfikir olmadıklarını biliyor ve politikasını İtilaf Devletleri’nin aralarındaki ayrılıklara göre oluşturuyordu. Özellikle bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa ile diyaloga girilmişti. İngilizlerin yaptığı bir gücü diğerine karşı kullanma politikası benimsendi ve ayrı ayrı görüşmelerle İngiltere’yi yalnız bırakma stratejisi başarı ile yürütüldü.

 

Anadolu’daki hareket siyasi ve askeri olarak örgütlenmesini tamamladıktan sonra Milli Mücadele’nin temel metni olan Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek için tam bağımsızlık politikası benimsendi. Tam bağımsızlık ve toprak bütünlüğü (Misak-ı Milli’nin temini) için mücadele yanında Mustafa Kemal Paşa’nın belirlediği Milli Mücadele’nin dış politikasında her ülke ile barış ve görüşme yolunu açık tutarak milli hedeflere ulaşma stratejisi ilmik ilmik dokundu. 

 

Uzun bir savaş döneminin sonucunda iç ve dış düşmana karşı kazanılan başarı büyüktü. Bunun büyüklüğünü anlamak için Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’nın imzaladığı antlaşmalarla Ankara Hükümeti’nin Milli Mücadele sonunda imzaladığı antlaşmaları karşılaştırmak yerinde olacaktır.  

 

 - Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’nın imzaladığı antlaşmalar:

 

 - Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)

 

 - Sevr Barış Antlaşması (10 Ağustos 1920)

 

 - Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye’nin imzaladığı antlaşmalar:

 

 - Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922)

 

 - Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

 

Mondros ile Mudanya’yı, Sevr ile Lozan’ı karşılaştırmak, Milli Mücadele’yi yürüten ve Cumhuriyeti kuran kadronun başarısını bize net bir şekilde gösterir. Türk tarihinin en ağır antlaşması olan Sevr’in yerine Lozan’ı ikame etmek kolay olmamıştır. Bir imparatorluk bakiyesinden çağdaş ve demokratik bir ulus devlet inşa edebilmek büyük bir başarıdır. Bunun mimarlarını rahmetle ve minnetle anıyorum. Günümüzde de içinde bulunduğumuz sorunları aşmak için de pusulamız Cumhuriyetin kurucu değerleridir.