Dünya ve Türkiye birçok sorunu aynı yaşıyor. Ama bir sorun var ki hepsinden daha çok önemli. Bireysel ve toplumsal olarak sevgisiz bir dünyanın içine girdik. Bu ülkede tanısın tanımasın herkes birbirine sabahları günaydın derdi. Küçük yerlerdeki ilişkiler daha sağlamdı. Esnafa bol kazanç, öğrenciye zihin açıklığı dilenirdi. Sanırım teknoloji çağının getirdiği olumsuzlukların başında konuşma problemi geliyor. İletişim her anlamda boyut değiştirirken konuşamama ve anlaşamama gibi bir sorunu dağ gibi büyüttük. Selamlarımız, günaydınlarımız artık sanal ortamlarda devam ediyor. Ama yüz yüze geldiğimizde o eski samimiyeti ve sevgiyi arıyoruz hepimiz. Her geçen gün sevgi ve saygıda azalıyor ve tükeniyoruz. Aile içinde, trafikte, okulda, iş yerinde bakıyorum birçok kişi daha hırçın ve hoşgörüsüz. Genelde yeni kuşakları eleştiriyor onlara fatura ediyoruz bazı olumsuzlukları ama bu rahatsızlık toplumun her katmanına yayılmış durumda. Hani meşhur bir repliğimiz vardır: "Sevgiler paylaşıldıkça büyür, acılar paylaşıldıkça azalır". Sevginin büyümesinde ve acının azalmasında büyük sorunlar yaşıyoruz. Çünkü mahallelere bölündük ve kimsenin diğer mahalleye karşı hoşgörüsü yok. Toplumsal düşmanlık aldı başını gidiyor. Siyasetin dili de bu duruma büyük katkı sağlıyor.

SEVGİ EMEK İSTER!
Fransızların çok güzel bir sevgi betimlemesi vardır. "Sevgi Ay'a benzer, büyümediği zaman küçülmeye başlar". Toplum olarak sevgi ve saygıyı büyütmekte sıkıntılar yaşıyoruz. Ama biz böyle değildik. Ne zaman bu hale geldik bu da ayrı tartışma konusu. Üretmekten ve emekten uzaklaştığımız gün başladı aslında bütün sorunlar. Karl Marx, "sevgi emektir" der. Emek yoksa ekmek de yok, huzur da yok, sevgi de yok. Gülümseyen umut dolu yüzler hiç yok. Tavsiyem herkese Youtube açıp Şenay'ın Sev Kardeşim şarkısını biraz yüksek sesle dinlemek. Belki fabrika ayarlarımıza biraz geri döneriz. 

Son cümle: "Umut umutsuzluktan, var etmek yok etmekten, sevgi nefretten üstündür. Sevin-sevilin kardeşim"...