Ahlakın baş kurallarından biri yalan söylememeyi emreder.
Doğulu yalancılığı hernedense çoğu kez kurnazlık sayarken, batılı ise yalanı ve yalancılığı bağışlamaz.
Devlet yönetiminde de yalan yıkıcıdır bir durumdur. Tarihte nice hakan yalanın kötülüğünü görmüş, doğruyu istemiş ve beklemiştir.
Tanrı yönünden yanlış olan bir iş siyasal bakımdan da doğru olamaz. Demokrasi ağacına eğer yalan kurdu girerse yer bitirir onu.
Yalnız demokrasinin değil ulusların ölümü ya da kalımı yalanla doğru arasındaki savaşın sonucuna bağlı değil midir?
Bilim ve ahlaka dayanmayan bir toplum bir süre yaşasa bile yaşamak mı denir buna?
Yalan söylemek aşağılık duygularının bir ifadesidir.
Yalan söylemenin nedenleri korku, bencilliği korumak ve başkalarının duygularını yaralamaktır.
İran Şehinşahı Dara (Darius) yalanı sevmediğini kayalar üzerine yazdırmış ve söyle demiştir.
''Bir kez daha söyleyeyim. 
Tanrı bu ülkeyi düşman ordularından,
Kıtlıktan,
Ve bir de yalandan korusun.''
Ahlak düzeninden başka gerçek hiçbir düzen yoktur. 
Çünkü yalnız bu düzen çıkarların çokluğu karşısında tek kurtarıcı olan ilkedir.
Yalan güveni öldürür.
Yalan olan yerde içtenlik olmaz.
Dostluk olmaz.
Gerçek anlaşma olmaz.
Bir insanın değeri karakteriyle ölçüldüğü için, karakterli insanın ruh yapısında iki yüzlülük yoktur, yalan yaşayamaz.
İnsanları bir topluma yalansız yetiştirmek; 
Ancak ve ancak uygun bir eğitimle,
Örnek ve ahlaklı insanların sayısını çoğaltmakla sağlanabilir. 
Mart şubattan, nisan marttan iyi olacak yalanlarıyla toplum ve insanlar kandırılamaz, avutulamaz. 
Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi huyu vardır.  
Mutlaka ortaya çıkar.