Süleyman Demirel, uzun yıllar önce Cumhurbaşkanlığı teklifini bir faninin kolay kolay geri çeviremeyeceğini söylemişti. Demirel haklı olsa gerek… Referandum oylamasının ardından % 49’luk hayır oyunu 2019 cumhurbaşkanlığı seçiminde kontrol etme ve denetleme stratejisi hemen kendini gösterdi. % 49’luk oy iştah kabartıcı nitelikte… % 1-2’lik bir oy ilavesi seçim kazandırır.  

Referandumda elde edilen % 49’luk oy bir blokmuş gibi algılanıyor. Her şeyden önce bu bir yanılsama… Bırakın bloku, mozaik bile değil… Birbirine hiç benzemeyen, uyuşamayan parçalardan oluşuyor. Hayır oyu kullanmaları bunların cumhurbaşkanlığı seçiminde birlikte hareket edecekleri anlamına gelmez. 

Ünlü atasözüdür, “Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış”… Hesap % 49’u bir arada tutmak ve oyunu almak… 

Oysa bırakın uzak geçmişi, daha iki yıl öncesi bize çok şey söylüyor. 7 Haziran 2015 genel seçimleri açık bir şekilde HDP ile MHP’nin bir araya gelemeyeceğini gösterdi. Yapılan hesaplar AKP karşılığı üzerinden CHP-HDP-MHP koalisyonu idi. Ancak tarih bize gösteriyor ki MHP’nin HDP ile bir araya gelip koalisyon kurması imkansızdı. Çünkü MHP, devletin düşmanını kendine düşman bellemiş bir kültürün ürünü. Devletin düşmanı kimse MHP’nin düşmanı da o olmuş. Dolayısıyla bir terör örgütüne alenen tavır alamamış bir partiyle MHP’yi bir arada düşünmek MHP’yi, tarihi ve siyaseti bilmemek olacaktır.   

Bugün gelinen noktada muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını konuşmanın getireceği sorunları açık bir şekilde ortaya koymak gerekir:

- Referandum sürecini tartışma sona ermiş demektir.

- Bir muhalefet bloku var mıdır? Muhalefetten mi, yoksa birbirine benzemeyen muhalefetlerden mi söz etmek gerekir?

- Farklı yapılar varsa bunları bir arada düşünmek mümkün müdür? AKP/Erdoğan karşıtlığı bir çimento olabilir mi?

- Bu yapıların birlikte hareket etmesi mümkün değil midir? Elbette mümkün… HDP, PKK’ya tavır alır ya da PKK silah bırakırsa belki… Bunlar ne kadar mümkünse MHP’nin ya da MHP tabanının HDP ile birlikte hareket etmesi o kadar mümkündür. Dolayısıyla imkansıza yakın bir durumdan söz ediyoruz demektir.

Taktiksel olarak Baykal’ın girişimleri anlamlıdır. Baykal, anlaşılan CB adayı olmak istiyor. Bu gayet açık. Kendisi aday olacak, Ahmet Türk ile HDP, Meral Akşener ile MHP tabanını kontrol edecek. Oylarını alacak. Abdullah Gül’e yönelik atılan adımla da muhafazakar seçmenin (SP tabanı ile AKP küskünleri vs) oyunu almak hedeflenecek. Tamam da olay bu kadar basit olabilir mi? Ahmet Türk ve Meral Akşener bu destek karşılığında CB yardımcısı olmayı kabul edecekler mi? Karakterleri buna müsait mi? Tabanları buna ne diyecek? Seçmen buna ne diyecek? 

Hayaller ve gerçekler meselesi üzerinden bakıldığında pek de mümkün olmayan bir durum…

2019’daki CB meselesi daha şimdiden muhalefet saflarında ciddi bir tartışma yarattı. Bırakın % 49’u bir arada tutmayı, % 25’lik CHP’yi paramparça etti. Baykal’ın günlük taktiklerinin bir sonucunun olmayacağını tarih bize bir kere daha gösteriyor. Nitekim 7 Haziran sonrasındaki TBMM başkanlığı hevesi de havada kalmıştı. İnsan bu kadar deneyimli bir politikacıdan daha fazlasını bekliyor. Ancak yine de geçmişe baktığımızda fazlasını ummak hayal kırıklığından başkasına yol açmıyor.

Üzerinde durulması gereken bir konu da şu: Eğer partili CB kötü idiyse –ki kötü-, muhalefet saflarında bunun heveslilerinin ortaya çıkışı hiç de hoş değil. Yürütülmesi gereken mücadelenin temel dayanak noktası, partili CB sistemi kötüdür, 2019’de seçilecek CB partili olmamalıdır, yeni seçilecek CB bu sistemi eski sisteme döndürmeyi kabul edecek biri olmalıdır. Aksi takdirde Erdoğan’ın karşısına Ekmeleddin İhsanoğlu tadında bir aday aranır ya da Baykal formatında bir adayla çıkılırsa Erdoğan’ın zaferlerine bir yenisini eklemekten öteye geçilmeyecektir. 

Geleneksel siyaset yöntemleriyle çözüm üretmenin anlamı yoktur. Geleneksel siyaset yönteminden kastım, Türkiye’nin son yıllarında ortaya çıkan geleneksel siyaset yönteminden söz ediyorum. Biraz tarihe ve biraz Avrupa’ya bakmak yeterli veriler sağlayabilir. Yine çok uzağa gitmeye gerek yok Fransa’daki CB seçimleri bir hayli yol gösterici özellikler taşıyor. Türkiye’deki seçmenin Fransa’daki seçmenle aynı olmadığını unutmamak kaydıyla…