İzmir’de Susuz Günler Kapıda!

Abone Ol

Bilim insanlarının uzun yıllardır yaptığı uyarılar, çok kısa bir süre içinde gerçeğe dönüşmek üzere. Son 20 yıldır ısrarla üzerinde durulan iklim değişikliği, hayatımıza artık sıcaklık artışı ve su krizi olarak yansımaya başladı. Küresel ısınmanın etkisiyle artan sıcaklıkları son yıllarda yoğun şekilde yaşayan ülkemiz, şimdi de susuzlukla doğrudan yüzleşmeye hazırlanıyor.

Ben, İzmir özelinde bazı notlar paylaşacağım; ancak sorun yalnızca bu şehirle sınırlı değil, tüm dünyayı etkileyebilecek kadar büyük. Hayatımızın vazgeçilmezi olan su kaynakları hızla tükeniyor. Ne yazık ki bizler, yıllardır bu gidişata seyirci kalmaktan öteye geçemedik.

Son zamanlarda, özellikle sosyal medyada İzmir'de yaşanan su krizine dair paylaşımları mutlaka görmüşsünüzdür. Geçtiğimiz kış ve bahar aylarında yeterli yağışın olmaması, barajların yaz aylarında ciddi oranda boş kalmasına neden oldu. Artık bu sıkıntıyı evimizin mutfağında ve banyosunda hissetmeye başladık.

Yapılan açıklamalara göre, İzmir’i besleyen Tahtalı Barajı’nda yalnızca 50 günlük su kaldığı belirtiliyor. Bir zamanlar her sokak başında gürül gürül akan çeşmelerimiz, çağlayan derelerimiz vardı; şimdi ise kurudular. Hatta o sokak çeşmeleri artık yerlerinde bile yok. Çok uzak bir geçmiş değil; sadece 20 yıl önce, Kemeraltı'nda neredeyse her sokakta bir çeşme bulunurdu. Şimdi o çeşmeler, sularıyla birlikte tarihe karıştı.

SU KAYNAKLARININ YÜZDE 70'İ TARIMSAL SULAMADA KULLANILIYOR!
Önümüzdeki yıllarda tatlı suya erişim hem daha zor hem de daha pahalı hale gelecek. Zamanında alınmayan önlemler, bizi daha maliyetli ve zorlu günlere sürüklüyor. Bidonlar, tankerler, kovalar yeniden hayatımıza girecek; taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışacağız.

Bu konuda bilim insanlarının en büyük uyarısı, temiz suyun tarımda kontrolsüz şekilde kullanılmasıyla ilgiliydi. Tarımda uygulanan vahşi sulama yöntemleri, mevcut su kaynaklarının yüzde 70’ini tüketiyor. Su kıtlığının en büyük nedeni de bu. Damla sulama gibi verimli yöntemler yıllardır konuşulmasına rağmen, ne yazık ki yaygın şekilde uygulanmıyor. Sanırım bu krizden sonra artık konuşacak bir şey kalmayacak.

Öte yandan, su kaynaklarının kirletildiği bir ülkede yaşıyoruz. Örneğin, Gediz Nehri’ndeki kirlilik sorunu yıllardır çözülemiyor. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen, temel sorunumuz su değil, temiz içme suyu. 2030 yılı itibarıyla içilebilir su kaynaklarının ciddi şekilde azalmaya başlaması bekleniyor.

Durum oldukça net: Önümüzdeki yıllarda yüksek düzeyde su stresi yaşayacağız.

Son cümle:
"Vatandaş olarak yapabileceğimiz en önemli şey, su tasarrufu yapmak; suyu boşa harcamamak. Bu artık bir tercih değil, bir zorunluluk."