Gökyüzüne uzanıp neredeyse yıldızları kucaklayacak o umutlu, güzel gelecek günlerimizi de dış güçlerin planını uygulayanlar yok etmeye kalktılar. 

Fetö kumpasıyla şanlı ordumuzun değerli subayları görevden alındı. 

Bir kısmı yıllarca tutuklandı ve yaşamını yitirdi.

Eğitim kurumları yanı sıra dünyanın gelişmiş her ülkesinde var olan 'Askeri Hastaneleri'  bile bilinçli olarak ortadan kaldırıldı.

Tüm yapılanlara karşın bu kahramanların Ata'sına ve ülkesine bağlılığı sonsuza dek sürecek.

Eğitim tarikatlara ve hürafelerle dolu dine dayandırılmaya çalışıldı.

Türk eğitim sistemi adeta çökertildi.

Ülke imamhatip okullarıyla donatılırken  sayısız, gereksiz ve plansız üniversite açılarak kalite çok aşağılara çekildi.

Üniversitelere kendi yandaş ve onların yakınları atanarak hak adalet yerine kayırma sistemi oturtuldu.

Bu yapılandırmalara bağlı olarak Türk Üniversiteleri gittikçe kalite kaybederek yirmi yıl içinde dünya ölçeğinde küme düştü.

Atatürk anıtlarına saldırılar, 

Artan hilafet hezeyanları, 

Kurtuluş Savaşı karşıtlarına sahip çıkılması, 

Haddini bilmeyen bir belediye başkanının 100. yıl ile hesaplaşma sözü bir zırva mıdır yoksa üzerinde durulması gereken ona söyletilen bir kusma mıdır?

Savcıların ve yargıçların 'Had Bildirme' aracı olarak kullanılarak hukukun ayaklar altına alınması programlarının bir başka  adım noktası mıdır?

Genç, çalışkan, dürüst bir belediye başkanıyla bu kadar ve bu denli uğraşılması acaba nasıl bir kine ve psikolojik soruna bağlı olabilir?

Bunlar ülkede kaybedilenlere yalnızca bir kaç örnek.

Yazımı;

Emin Faik Üstün Hoca'nın 'Atatürk'ün Gücü' şiiriyle bitirmek istiyorum.

''Atatürk taştan değil Atatürk tunçtan değil

  Anıt değildir Atatürk sönecek ateş değil

  Hain eller kırılır taş olur toprak olur

  Şimdi ışıktır Atatürk kimdi albayrak olur...''