Sıcak bir Ağustos Pazarı.
Eşim Gufran'la yollardayız.
Ahmet Kaya sesiyle bize eşlik ediyor.
***
"Depremler oluyor beynimde
Dışarıda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlar susmuş
İçimde ölen biri var"
***
Geçen hafta İzmir'de büyük ölüm vardı.
Hepimiz ortak bir değerimizi kaybettik.
Ormanlarımızı...
Tam 5 bin 100 hektar.
Urla Demircili yolundayız.
Yanan ormanların içinden geçiyoruz.
Görüntüyü görünce...
Beyinde deprem, gönülde yürek sızısı...
Bakamıyorsunuz.
Susuyorsunuz.
Fotoğraf çekmek istiyorum.
Telefona uzanıyorum.
O anda bir mesaj geliyor.
Okuyorum...
Daha da susuyorum.
Türk topraklarında
Urla Demircili'deyiz...
Mesajda şöyle yazıyor
"Yunanistan'a hoş geldiniz!"
Tarife değişikliği öneriyor.
Konsolosluk numarası veriyor.
Hani başımıza bir iş gelirse diye.
Ben yanan ormanlara bakıyorum.
Beynimde depremler oluyor.
Kulaklarımda hala siren sesleri.
İnsan olmanın ülkesi var mı acaba?
Ya iyi insan olmada tarife değişikliği?
Bu güzelim cennet koylarda...
Operatör şöyle bir mesaj gönderemez mi?
"Vicdanlı iyiliğe hoş geldiniz!
Yakmayın, yıkmayın, öldürmeyin...
Bu tarifeyi değiştirmek mümkün değildir..."
Böyle olunca.
Yunanistan veya Türkiye...
Nerede olduğumuzun bir önemi olur mu?
***
Urla Demircili koyundayız.
Operatör bize ikinci mesajı gönderdi.
Kırmızılı bir teklif sunuyor.
Uygulamada şarkı değişti.
Ahmet Kaya söylemeye devam ediyor.
"Siz benim neden içtiğimi
Nereden bileceksiniz!"