Tayyip Erdoğan’ın siyasi yükselişi 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıyla başladı. 1997 yılında eşi Emine Erdoğan’ın memleketi Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle hapse mahkum oldu.

Şiir yanlış olarak Ziya Gökalp’a mal edilmektedir. Erdoğan, "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle kendisine açılan dava sonucunda 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza neticesinde Belediye başkanlığı görevinden ayrılarak 26 Mart 1999'da girdiği (Pınarhisar) cezaevinde 4 ay 10 gün kaldıktan sonra 24 Temmuz 1999'da tahliye edildi. Erdoğan’ın ceza alması üzerinde siyasi hayatının bittiği, muhtar bile olamayacağı o dönemin basınında sıklıkla dile getirildi. O yıllarda İlahiyat Fakültesi’nde verdiğim İnkılap Tarihi derslerinde konuyu gündeme getiren ve cezaya tepki gösteren öğrencilerime, Erdoğan’ın karizmatik bir kimliğe sahip olduğunu ve 5 yıl geçmeden Başbakan olacağı tahmininde bulunmuştum. Gerekçem karizmasının yanı sıra Türk milletinin mağduru sevmesiydi. Elbette bir diğer gerekçem ülke içinde ve dışında gördüğü destekti. 28 Şubat sürecinde Erbakan’ın siyasi yasaklı olması ve Refah Partisi’nin ve ardından da Fazilet Partisi’nin kapatılmasının Erdoğan’ın önünü açtığını söylemek gerekir. 

Erdoğan’ın okuduğu şiirde şu ifadelere yer verilmekteydi: 

“Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının web sayfasında şiirin Ziya Gökalp’e ait olduğu bilgisi verilmektedir. 1997 yılında ve takip eden birkaç yıl içerisinde şiirin Gökalp’e ait olduğu sıklıkla dile getirilmişti. Ancak o tarihlerde şiirin Gökalp’e ait olmadığını çeşitli vesilelerle dile getirmiştim. 

Şiirin okunmasından tam 24 yıl sonra Aralık 2021’de Siirt’te yapılan “Demokrasi Konuşmaları, Bir Şiirin Öyküsü” adını taşıyan bir toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi katıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının web sayfasında toplantı hakkında şu bilgi verilmektedir:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına, 24 yıl önce, 1997 yılında Siirt’te düzenlediği bir mitingde okuduğu ve dönemin zihniyeti gereği 1 yıl hapse girmesine neden olan, 1912 yılında Ziya Gökalp tarafından yazılan şiiri okuyarak başladı (https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-siirtte-bir-siirin-oykusu-programinda-konustu):

‘Minareler süngü, kubbeler miğfer, câmiler kışlamız, mü’minler asker. Bir şey beni sindiremez; gökler, yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar saçılsa; Biz oyuz ki; imanıyla övündüğümüz ecdadımız, titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş. Zaferlerin kapısı, Anadolu'nun tapusu Malazgirt'ten ta Çanakkale'ye imanın geçilmez kalesine kadar ecdadımızı zaferden zafere koşturan işte şu anda içinde bulunduğumuz bu birlik, beraberliktir’ dedi”. 

Bu akşam Haber Türk TV’de Prof. Dr. Selami Kuran da şiirin Gökalp’a ait olduğunu söyledi. Oysa şiir, Gökalp’e değil, Mehmet Cevat Örnek’e ait (http://mehmetcevatornek.com/siirlerimiz/ilahi-ordu). İlahi Ordu şiirinin ilk iki dizesi… Dolayısıyla bu yanlış bilgiyi düzeltmek hiç de kolay görünmüyor. 

Şiirin içeriğinin Gökalp’in Türkçü kimliğiyle örtüşmediğini, Gökalp’in Türkçe ibadeti dahi savunduğunun altını çizmek isterim. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şiirinde sözünü ettiği camilerin kışla olarak kullanılması, aslında tarihimizde zaman zaman yaşadığımız bir meseledir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı yıllarında (İnönü dönemi) camilerin askeri amaçlı olarak kullanıldığını biliyoruz. Bunların toplamda oranı % 10’un altındaydı. 

Aradan 25 yıl geçtikten sonra Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenler, Erdoğan’ın başına gelenlere benziyor. Siyasi yasaklar ve sonucunda yaşanan mağduriyet, toplumda ters tepki yaratıyor. Herhalde bunu Erdoğan’ın iyi bilmesi gerekir. İmamoğlu, 2019’da iki kere üst üste ve ikincisinde açık ara İstanbul belediye başkanlığı seçimlerini kazandı. Zorlama bir mahkeme kararıyla Erdoğan siyasi yasaklı hale getirilmesi ne kadar yanlış ise, İmamoğlu’nun siyasi yasaklı hale getirilmesi de yanlıştır. 

Türkiye’nin seçim sathı mailine girmesiyle birlikte hareketli günlerin bizi beklediğini ve süreç ilerledikçe hareketliliğin artacağını söylemek sürpriz olmayacaktır. İmamoğlu’na getirilen siyasi yasak henüz kesinleşmedi; daha İstinaf ve Yargıtay, hatta belki de Anayasa Mahkemesi aşamaları olacak gibi görünüyor. Önümüzdeki 6 ayda mahkeme süreci tamamlanabilir mi? Normal koşullarda pek mümkün görülmese de, sürecin hızlandırılacağı tahmin edilebilir. İmamoğlu için 2019’da seçimlerin yenilenmesinden sonra yaratılan mağduriyetin ardından yaratılan ikinci mağduriyet, İmamoğlu’nun adaylığının önünü açabilir mi? Muhtemelen evet! Çünkü İmamoğlu geçtiğimiz aylarda Nagehan Alçı’nın da arasında yer aldığı gazeteciler meselesini kitleler nezdinde unutturdu. Hatta deyim yerindeyse 31 Mart ve 23 Haziran 2019 akşamlarındakine benzer bir ortam mevcut. 

6’lı masa, yaratılan mağduriyeti değerlendirip İmamoğlu’nu aday yapabilir. Siyasi yasakla beraber aylar sonra ilk kez psikolojik üstünlük Millet İttifakı grubuna geçti. Hatırlanacağı üzere Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışıyla beraber Ak Parti iktidarının sıkıştığı ekonomik kriz baskısından bambaşka bir alana geçilmiş ve Cumhur ittifakı nefes almıştı. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde psikolojik üstünlüğün kimin tarafında kalacağını dikkatle izlemek gerekiyor. İmamoğlu’nun aday olup olmayacağını, aday olmasının ardından siyasi yasaklı hale gelirse neler olacağını daha aylarca tartışacak gibiyiz. Aday olduktan sonra gelebilecek siyasi yasak kararı ve süreç içerisinde yaşanabilecek gelişmeler, Millet İttifakını adaysız bırakabilir. Dolayısıyla İmamoğlu’nun barındırdığı risk, diğer adayları öne çıkarabilir (Kılıçdaroğlu, Yavaş…). Bakalım bize ne zaman sakin ve normal bir seçim ortamında seçim yapmak nasip olacak. 

Sonuç olarak Mehmet Akif’ten alıntı yapalım: 

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” 

Erdoğan’a “muhtar bile olamaz” denmişti. Cumhurbaşkanı oldu. Benzer şekilde İmamoğlu’nun siyaseten önü kapanmadı, açıldı. Ancak Erdoğan’ın siyasi yasağı 5 yıl sürmüştü. Bakalım İmamoğlu için de benzer bir durum söz konusu olacak mı?