16 Nisan 2018 Pazartesi günü bir milletvekili dostum ziyaretime geldi. Ülke gündemi üzerine konuşurken konu Bahçeli’den ve MHP’den açıldı. Bahçeli’nin siyasal yaşamımızdaki belirleyici rolüne dikkat çektikten sonra, AK Parti’nin ideolojik olarak MHP çizgisine yaklaştığını ve bunu Bahçeli’nin artı hanesine yazmak gerektiğini, önümüzdeki dönemde de Bahçeli’nin belirleyici rolünün devam edeceğini, kendisini izlemeye devam etmek gerektiğini söyledim. Ertesi günü Bahçeli erken seçim istedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi ve Cumhur ittifakını, AK Parti pragmatizminin bir parçası olarak da değerlendirmek gerekir. 16 yıllık iktidar sürecinde benzer işbirliklerinin hep yapıldığını unutmamak gerekir. Mesele burada MHP’nin ne ölçüde kalıcı olacağı meselesidir. Bunu da zaman gösterecek…

Erken seçimin 26 Ağustos’tan 24 Haziran’a çekilmesiyle, seçim, tam anlamıyla bir erken seçime dönüştü. Tam adını koyacak olursak bir tür baskın seçim… 

İşi en kolay olan Cumhur İttifakı… Elbette partili milletvekilleri tedirgindir. Milletvekilleri erken seçim istemez. Sürelerini tamamlamak ve yeniden aday olmak isterler… Her iki parti içerisinde bir miktar tasfiye olacağını tahmin etmek zor değil. Ancak esas tasfiye AK Parti içinde olsa gerektir. 

İşi kolay görünen ama zor olan parti, İYİ Parti… Seçimlere girememesi ihtimali mevcut. Bu durumda Saadet Partisi ya da Demokrat Partisi çatısı altında girilmesi muhtemel. Akşener’in adaylığı işin kolay tarafı. Ama bunu Saadet Partisi’nin de kabul etmesi gerekir. Parti tabanının bir kadının adaylığını kabul ettiğini görmek, Türk demokrasisi açısından bir ilerleme olacaktır. İYİ Parti adının genel seçimlerde olmama ihtimalini partinin aleyhine olarak yorumlanabilir. Muhtemelen Akşener, Cumhurbaşkanlığı seçiminde olası genel seçim ittifak grubundan (İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti…) daha yüksek oy alacaktır. Malum iki seçim bir arada… Cumhurbaşkanlığı için ayrı, milletvekili seçimleri için ayrı oy kullanılacak. Dolayısıyla oy oranlarında farklılıklar olması muhtemeldir. Mesela merak ettiğim bir konu da Erdoğan’ın CB seçiminde, genel seçimdeki ittifak grubundan (AK Parti-MHP-BBP) daha yüksek oy alıp alamayacağıdır. 

Seçimlere iki aylık bir zamanın kalması ve iki seçimin bir arada olması partilerin işini zorlaştıracak. Bu bağlamda işi en zor olan parti CHP… Çünkü diğer iki gruptan farklı olarak Cumhurbaşkanı adayı yok. Yaklaşık 20-25 gün içerisinde milletvekili adaylarını ve Cumhurbaşkanı adayını belirlemek zorundalar. Cumhurbaşkanı adayı olarak İlhan Kesici, Yılmaz Büyükerşen, Hikmet Çetin, Abdüllatif Şener ve Mehmet Haberal gibi isimlerin adı geçse de, en güçlü aday –kendi istemese de- Kemal Kılıçdaroğlu… Zamanın darlığı ve erken seçimin baskın seçim niteliğine bürünmesi, Kılıçdaroğlu’nu adaylığa zorlayabilir. Kılıçdaroğlu, partinin kemikleşmiş % 20-25 oyunu alarak ikinci tura kalabilir. Akşener’in Kılıçdaroğlu’nu geride bırakması büyük bir sürpriz olacaktır. Ancak CHP’nin göstereceği kötü bir aday (İkinci Ekmelettin Vakası) Akşener’i ikinci tura taşıyabilir. Elbette yarış ikinci tura kalırsa… İkinci tura kaldığında ise CHP’nin adayının, Akşener’e ve Temel Karamollaoğlu’na CB yardımcılığı teklifiyle gitmesi olası… Muhtemelen kapalı kapılar ardında iki adaydan hangisi ikinci tura kalırsa diğerine CB yardımcılığı teklifiyle gideceğini çıtlatmış olsa gerektir.  

CHP’nin önündeki programın içerisinde şunun da yer alması olası… Eski sisteme, parlamenter demokrasiye dönüş… Şöyle bir vaatle yola çıkılabilir: Bir ya da iki yıl içerisinde anayasal değişiklikler yapılarak sembolik CB sistemine dönülecek, gereken yasal düzenlemeler yapılacak, parlamenter demokrasi, kuvvetler ayrılığı güçlendirilecek… Böyle bir vaatle seçmenden destek istenmesi beni şaşırtmayacaktır. 

Tarihçi olarak geriye dönüp baktığımda benzer bir durum 1957’de yaşanmış. Demokrat Parti Mayıs 1958’de yapılması gereken seçimleri 7-8 ay erkene alarak Ekim 1957’de erken seçim kararı aldı. Bunun ana nedeni ülkede ekonomik sorunların giderek tırmanmasıydı. Seçimleri erkene alarak, seçimlerden sonra devalüasyon kararı almak isteyen iktidar, seçimleri kaybetme endişesiyle hem muhalefetin seçim ittifakını yapmasını engelledi hem de baskı politikalarına yönelerek yer yer seçim usulsüzlükleri de yaptı. Ancak yine de her şeye rağmen CHP, iktidar partisiyle arasındaki oy farkını büyük ölçüde kapattı. 1954 seçimlerinde DP % 58, CHP % 35 oy almıştı. Aradaki oy farkı 23 puandı. Oysa 1957 seçimlerinde aradaki oy farkı 7 puana düştü: DP % 48, CHP % 41… DP ilk kez % 50’nin altına düşerken, CHP tarihi boyunca aldığı en yüksek oylardan birini aldı. Bunda CHP’nin seçmenin önüne somut vaatlerle çıkması, tam anlamıyla iktidara alternatif olabilmesi etkiliydi. CHP’nin seçim vaatleri arasında seçimlerin yenilenmesi de vardı. Evet, seçimler 6 ay sonra yeniden yapılacaktı. Eğer CHP seçimleri kazansaydı… Neden mi? Çünkü seçimlere baskı altında gidiliyordu. Çoğunluk sistemi seçimlerin adil yapılmasını engelliyordu. Seçimlere nispi seçim sistemiyle gidilmeliydi. Üstelik radyo tarafsız hale getirilmeli, toplantı özgürlüğü sağlanmalı, hakimlere dokunulmazlık sağlanmalı (iktidarın keyfi emekliliğe sevki önlenmeli), üniversite özerk hale getirilmeli ve basın özgür olmalıydı… Dönemin muhalefetine göre bunlar sağlandıktan sonra dürüst ve adil seçimler yapılabilirdi. Aşağıda buna ilişkin iki seçim afişi göreceksiniz. İkisi de CHP’nin 1957 seçim afişi… 

 

Ne dersiniz? CHP’nin böyle bir söylemle yola çıkması seçmeni ikna eder mi? Önümüzdeki iki aylık yoğun bir dönem var. İlgiyle izlemeye devam edeceğiz.