31 Mart 2019 Pazar günü Türkiye yerel seçimini yapacak. Evet bu yerel seçim, genel seçim değil. Ancak yerel seçimlerin genel tabloyu da etkileyebildiğini unutmamak lazım. Bu konuda önümüzde iki örnek var. Biri 1989 yerel seçimleri, diğeri 1994 yerel seçimleri… 

12 Eylül askeri darbesinin ardından 1983 genel seçimleriyle iktidara gelen ANAP, 1984 yerel seçimlerinde de büyük başarı kazanmıştı. 1989 yerel seçimlerinde ise ciddi bir oy kaybı yaşayarak SHP’nin ardından ikinci parti olmuştu. İktidar partisi ANAP’ın ikinci olduğu bu seçimlerde oy tablosu şöyle olmuştu:

            Alınan oy Yüzde

SHP   - 4.402.173 % 32,76 

ANAP -3.190.396   % 23,74 

DYP    -3.155.694 % 23,48 

RP      -1.174.454   % 8,74 

DSP    -868.027 % 6,46 

MÇP    -405.944  % 3,02 

BAĞIMSIZ -175.188 % 1,30 

IDP        -67.591   % 0,50

SHP, Ankara’da Murat Karayalçın, İstanbul’da Nurettin Sözen ve İzmir’de Yüksel Çakmur ile kazandı. Üç büyük şehri SHP’nin kazanması, ANAP iktidarının sonunu getirdi. 1991 genel seçimlerinde SHP birinci parti çıkamasa da, DYP’nin birinci çıkması ve DYP-SHP koalisyon hükümeti ile ANAP iktidarının sonu geldi. Dolayısıyla yerel seçimlerinin kaybının ardından iki yıl geçmeden ANAP iktidardan düştü ve sonraki yıllarda küçük iktidar ortaklıkları olsa da tarihten silinip gitti… Benzer bir durum 31 Mart’ta da olabilir mi? Teknik olarak mümkün… İktidar uzun yılların ve ekonomik sorunların yıpranmışlığı ile boğuşuyor. Muhalefet bloğu ile iktidar bloğu sert bir çatışma halinde… CHP’nin İzmir’i kaybetmesi mümkün görünmüyor. Ankara’yı alırsa kimse şaşırmayacaktır. İstanbul’u alması ise sürpriz olsa da mümkün. Üç büyük şehirden ikisinin ya da üçünün kaybı iktidarda ANAP etkisi yaratır mı? Mümkün olmakla beraber Erdoğan/AK Parti, Özal/ANAP değil… İki ihtimali de düşünmek gerekir fikrindeyim. 

1994 yerel seçimleri, bugünkü AK Parti kadrolarının ve hatta liderinin doğuşunu sağlayan seçimler… 1991 yılında kurulan DYP-SHP hükümetinin yaşadığı ekonomik sorunlar, çalkantılı 1990’lı yıllar, terör ve parçalanmış siyasal yapı, 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin başarısını getirdi. Erdoğan İstanbul’da, Gökçek Ankara’da belediye başkanı oldu. Merkez ve sağdaki parçalanmışlık RP’ye 1994’te Ankara ve İstanbul’u getirdi ve 1995’te de genel seçimlerde birinci parti konumuna taşıdı. 1994 yerel seçimlerinde merkez sağ ve merkez solda parçalanmışlık olmasaydı, RP’nin Ankara ve İstanbul’u kazanması mümkün olmayacaktı. Belki de tarihin seyri bambaşka gelişecekti.  

1994’te Ankara’da Refah Partisi adayı Melih Gökçek % 27,3 oyla kazandı. Oysa SHP’nin adayı Korel Göymen % 26,8, CHP’nin adayı Ali Dinçer % 2 ve DSP’nin adayı % 7,5 oy aldı. Bunların, yani sol oyların toplamı yüzde 36,3’e ulaşmaktaydı. Solda birlik Gökçek’in önünü kesebilirdi. 

İstanbul’daki tabloya ise biraz daha farklı bir pencereden bakalım: 

Recep Tayyip Erdoğan (RP) 973.704 % 25,19 

İlhan Kesici (ANAP) 855.897  % 22,14  

Zülfü Livaneli (SHP)    784.693  % 20,30  

Bedrettin Dalan (DYP) 597.461  % 15,46  

Necdet Özkan (DSP) 478.612  % 12,38  

Ahmet Vefik Alp (MHP)   72.121  % 1,87

Ertuğrul Günay (CHP) 54.028 % 1,40 

1994 yerel seçimlerinde merkez sağ (ANAP –DYP) ile merkez sol (SHP-DSP-CHP) kendi arasında bile birleşse Erdoğan’a karşı kazanabilecek durumdaydı. 

1994’teki parçalanmışlık, bugün yok. Aksine bir cepheleşme siyasetiyle birlikte iki blok halinde seçime gidiliyor ağırlıklı olarak. 1994’teki gibi bir başarı iktidar karşısında genel seçim iktidarını getirebilir. Nitekim RP için 1995’te ardından da onun mirasçısı olarak AK Parti için öyle olmuştu (2002). 

Muhalefetin 1989’daki yerel seçim başarısı, ANAP iktidarının sonunu 1991’de getirse de, SHP’ye başarı getirmedi. Aksine başarısızlık getirdi. 1991 koalisyon ortaklığı bile bunu önlemeye yetmedi. Yerel yönetimler başarısı sizi iktidara da taşıyabilir.  Başarısızlığı da iktidardan düşürebilir. Her şey mümkün… Kesin olan şu ki iktidar olmanın yolu yerel yönetimlerde başarıdan geçiyor. 

Seçmen 1 Nisan sabahı Cumhur ve Millet ittifaklarına sürpriz yapabilir. Sürpriz, muhalefetin lehine olursa iktidarın sarsılmasına yol açabilir ve ülkedeki kırılganlığı arttırabilir. Buna da hazırlıklı olmak gerekir. Buna hem iktidar ve muhalefet ve hem de seçmen hazırlıklı olmalıdır.