RAHİME DEMİRBİLEK – EGE MECLİSİ / Ali Talak’la Ege Meclisi’nin bu haftaki konuğu CHP Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Adnan Keskin oldu.      Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci değerlendiren Keskin, süreçle ilgili ülkenin götürülmek istendiği noktayı anlattı. Hükümetin İzmir politikalarını da açıklayan Keskin, Aziz Kocaoğlu hakkında da açıklamalarda bulunarak, kendisine göre iyi bir belediye başkanının nasıl olması gerektiğini açıkladı.

Suriye’deki dış politikayı değerlendiren Keskin, “Dış politikada toplumu yakından ilgilendiren bazı kararlar alındığında o kararların doğruluğunu ve yanlışlığını anlamanız ilk zamanlarda biraz güç olur. Aldığınız kararların topluma ve ulusa yararlı olup olduğunu anlamak için belli bir sürenin geçmesi gerekir. Şimdi dış politikada alınan kararların önümüzdeki süreçte yaşadığımız olumsuzlukların geride alınmış olan kararların çok açık bir şekilde görüyoruz” dedi.

Başbakan’ın bir gün dediğini diğer gün inkar ettiğini ve her zaman bir olaya farklı yorumlar getirdiğini söyleyen Keskin, Suriye konusunda da şu açıklamalarda bulundu: “AKP, iş başına geldikten sonra Suriye ile çok yakın ilişkilere girdi. 2008 yılında Esad ve Başbakan çok yakın ilişkiler gerçekleştirdi ve tatil yaptılar. Sayın Başbakan Suriye’ye gitti ve Esad’la toplantı yaptılar. Başbakanımız o zaman açıklamalarda bulundu. Suriye bizim Ortadoğu’ya açılan kapımız ve ikinci evimizdir dedi. Bunu kimse kesemez dedi. 2009 yılında bu açıklamaları yaptı. Daha sonra referandum zamanında Gaziantep’e giden Başbakan Türkiye yıllar boyunca içine kapatıldı. Türkiye’nin 3 tarafı denizlerle çevrili dediler bizde bu anlayışı ortadan kaldırdık dediler. İki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldi Esad kardeşimizle oturduk 2 ülke arasındaki meseleleri konuştuk. Türkiye ve Suriye’yi bölgenin kardeşi haline getirdik. 2010 yılında ilişkilerimiz bu şekildeydi. Birden bire Başbakan’ımızın kafasına meteor düştü ve Esad’ı çete adamı Suriye’yi de çete devleti ilan etti.

Başbakanımız, Suriye’de demokrasi yokmuş oraya demokrasi götürecekmiş. Ve orayla olan ilişkilerimizi birden bire yerle bir etti. Peki Suriye’de demokrasi yok. Suudi Arabistan’da, Katarda demokrasi var mı? Kendi ülkende demokrasinin gereklerini yetirdin de diğer ülkeler kaldı. 1 Mayıs’ta savaş alanına döndü ortalık. 29 Ekim’de de böyle. Gençlerimiz tutuklanıp cezalandırılıyor. Kendi ülken hapishaneye dönüştürülmüş. Aydınlar yurt seveler cezaevine atıldı ve Silivri toplama kampına döndü. Orada ölenlerimiz var. Bu kadar olumsuzluklar varken kendi ülkende demokrasiyi kurumsallaştıramıyorsun. Türkiye’de sendikal haklar sınırlıyken ben Suriye’ye demokrasi getireceğim demek tutarlı mı?

Yurtta sulh cihanda sulh ilkesini zedeledik. Topraklarımızı şiddet örgütü yanlılarına açtık. İnsanlarımız öldürülüyor ve ciğerleri yeniyor. Bunlarda bizim ülkemizde barındırılıyor. Bu durumda da ülkemize olan itibar azaldı.   Reyhanlı olayında istihbarat bilimleri ve Dışişleri Bakanımız’dan bir açıklama geliyor. Şu kadar insanı tespit ettik ve yakaladık diyorlar. Ne çabuk bu insanları tespit ettiler. Bu kadar kısa dönemde yakalama imkanı vardı da bu patlayıcı maddelerin ülkemize girmesi ve kente en yakın yerinde araçlar park edilirken neden önce önlem alamadılar. Gaziantep ve Cilvegözü’nde de patlamalarımız oldu.

Hükümet zaman zaman CHP’yi Esad’a destek olmakla suçladı. Halbuki biz uyardık. Bazı alınan kararlar ülkemize zarar verecek dedik ama bizi dinlemediler. Şuan resmi kayıtlara göre 192 bin Suriyeli Türkiye sınırlarında gözüküyor. Ama gayrı resmi kayıtlara göre 400 bin Suriyeli var. Sınırlar bu kadar açılırsa ve denetimler bu kadar azaltılırsa kendi topraklarımızda silahlı güçler gider ve Suriye’de etkinlik sergiler. bu olaylardan sonra bu ülkede patlamada olur her şey de olur. 51 yurttaşımızın katili bence siyasal iktidardır. İktidar bu aymaz tavrıyla katil olmuştur. Başka sorumlu aramasınlar. Bu politika yanlıştır. Niçin biz kavga ediyoruz? Apo’nun Suriye’de saklandığı dönemlerde bile TC Devleti bin küsür metre sınırımız olan bu devlete bir askeri çatışmanın eşiğine gelmemek için özen ve dikkat göstermiştir. Şimdi hangi gerekçe vardır? Suriye bize karşı saldırmış mıdır? Şimdi tam tersine Suriye haritalarında Hatay ili İskenderun ilçesi Suriye’nin sınırlarında gösterilirdi. Bu ilişkilerin sonucunda Suriye haritalarında Hatay’ı kendi toprakları olmaktan vazgeçti. Siyasal iktidar Dış politikayı maalesef  Türkiye’yi çıkarlarına göre değil taşeronluğuna soyunduğu emperyal devletlerin çıkarlarına göre yönetti ve Türkiye’nin dış politikasını inanç odaklı bir merkeze oturtma gayreti içerisine girdiler. Türkiye’yi de çok ciddi bir şekilde sıkıntını içine soktular. Bu yalnız bir politikadır.

TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ NASIL İŞLİYOR?

Türkiye’de demokrasi kavramının var olmadığını ve herşeyin Başbakan’ın diktatörlüğü altında olduğunu vurgulayan Keskin ülkemizdeki demokrasi hakkında şunları dile getirdi: “İleri demokrasi palavrası, aslında yeşil dokulu Tayyip Erdoğan’ın dikdatörlüğü hedeflediği ortaya çıktı. Nereden çıkarıyorum… Şimdi bir barış süreci başlattık mı? Barış sürecinde kandille yapılan açıklamanın 2. Maddesi: Yasalarda ve anayasada demokratik açılımlar yapılıncaya kadar silahı terketmeyeceğiz diyorlar. Şimdi herkesin dilinde bir demokratik açılım var. İleri demokrasi Türkiye’ye gelmişse,  Türkiye’de demokrasi gerçekten çağdaş bir yapıya kavuşmuşsa, şimdi barış sürecinde hangi demokratik tedbirleri almamız gerekiyor. O zaman geçmişte Türkiye’ye ileri demokrasi gelmiş lafı tamamiyle toplumu kandırmaya yönelik bir girişimdir. Bakın Türkiye’deki demokrasinin acı manzarasına; demokrasilerde 4. Güç medyadır. Çünkü basın dünyada ve kendi ülkende olan olayları objektif bir şekilde topluma haber olarak aktarır. İnşalar bu bilgileri aldıktan sonra doğru şekilde değerlendirir ve iktidarı değerlendirip doğru bir şekilde kararlarını verirler. Bu ülkede bağımsız bir medya var mı? Hangi demokratik ülkede bir iş adamı aldığı gazetenin genel yayın yönetmenine kimi atayım diye soruyor? Hangi demokratik ülkede bir başbakan ben sizin boynunuzdaki tasmayı çıkardım diye hakaret ediyor? Hangi demokratik ülkede bir başbakan şu köşe yazarlarınızı terbiye edin, siz bunlara iş vermiyor musunuz? diye o insanları işlerinden atıyor. Başka demokratik bir ülkede bir başbakan bunların onda birini yapsın. O başbakanı tükürükle boğarlar. Hangi demokratik ülkede bir başbakan yargıya el uzatıp ben bu davaların savcısıyım diyebilir? Böyle durumların hüküm sürdüğü bir ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi? Türkiye’de demokrasi falan yoktur. Türkiye’de demokrasi hakları buharlaşmıştır, Türkiye’de örgütlenme hakkı yoktur, Türkiye’de yargı bağımsız değildir. Türkiye’de tek kişinin diktatörlüğü vardır. Türkiye’de ileri demokrasi Erdoğan’ın yeşil dokulu ismi haline gelmiştir. ABD’de hazırlanan raporlarda bile bizim demokrasimizin zedelendiği vurgulanıyor.

Hatta bunlarda yetmedi şimdi de başkanlık sistemini gündeme getirdi. Adam tatmin olmuyor, bu kadar gücü ve yetkiyi kullanıyor, istediğini tutuklattırıyor ondan sonrada kalkıp bu ülkede demokrasi var diye nutuk sıkıyor.

YARGI ARTIK İKTİDARIN ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE DÖNÜŞMÜŞTÜR

Yeni anayasa çalışmaları hakkında da konuşan Keskin, “Biz anayasamızın ilk 4 maddesi bizim kırmızı çizgilerimizdir. Şuan Türkiye’de en önemli sorunlardan biri yargının bağımsız olmamasıdır. Yargı artık iktidarın şube müdürlüğüne dönüşmüştür.   Orada görevli olanlarda adaleti gerçekleştirmekle görevli değil adeta adaleti linç etmektedirler. O açıdan yeni yapılacak anayasada referandum maddelerinin hepsinin değiştirilmesi gerekiyor. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmasını gerektiriyor. Biz böyle bir çağdaş anayasanın yapılmasını istiyoruz ve o nedenle masadan kalkmıyoruz. İktidar Mart ayında bu çalışmayı sonlandıracaktı ama Temmuz’a kadar uzattı.  Şimdide başka bir olayın içerisine girdi. Öcalan’la yaptığı pazarlıkların sonucunda anayasa değişikliğini gerektiren tavizleri bugün Türkiye gündemine getirmeyi çok tehlikeli bulduğu için bu işi Temmuz’a attı. Anlaşılıyor ki bu süreci uzatarak çözümlemeye çalışıyor. İktidarın bize getirdiği başkanlık sistemi talebini bırakın kabul etmeyi biz bunu görüşmeyi bile doğru bulmuyoruz” dedi.

Ankara’da Melih Gökçek’in çalışmalarını da değerlendiren Keskin, “Ankara’yı Melih Gökçek kendi keyfine göre yürütmektedir. Ne hukuk tanıyor ne kural tanıyor. Eskişehir’den girişte demir bir ucube var, onu kendi kafasına göre daha da yükseltti. Danıştay kararıyla daha sonra yıkmak zorunda kaldı. Gökçek başarısız bir belediye başkanlığı yapmaktadır” dedi.

Keskin, “İktidar sınırdaki görevlilere müdahaleci olmayan bir tavır sergiliyor. Daha sonra şiddet örgütü yanlılar Türkiye’ye giriyor. Bu nedenle geçenlerde bir polisimiz şehit oldu. İktidarın bu konuda bırakın tedbir almayı ülkemizin sınırlarını kevgire çevirmiştir” dedi.

Türkiye’nin 40 yıldır gündeminde olan bir sorun var. Bu konuda medya CHP’nin barışa karşı olduğunu yansıtıyor. Murat Karayalçın Ankarada başkan olduğu sürede Kürtlerle ilgili bir konuşma yapmış şimdiki başkan Melih Gökçek’te Karayalçın’ı Kürtlere destek veren PKK yanlısı biri olarak gösterildi. Chp daha sonra kürt sorunu hakkında önlemler alırken, bizi merkez sağ ve siyasi İslam örgütleri suçlamıştır. 1991 seçimlerinde Turgut Özal kürt kökenli vatandaşların parlamentoya taşınmasını engelleyecek yasal düzenlemeler yaptı. O dönemlerde biz bunun diyetini ödedik.

Habur olayında iktidar muhalefetle ilgili bir bilgi verdi mi? romanlarla, sanatçılarla toplantılar yapıldı, açılım denildi. İnsanların istekleri üst noktalara çekildi ama Habur önünde kepazelikler yaşandı ama TC Devleti’nin saygınlığını zedeleyecek bir takım çalışmalar yapıldı.

Habur olayından sonra Oslo görüşmeleri ortaya çıktı. Bu konuda olaylar ortaya çıkınca Başbakan, bugün yaptığı gibi hem Bahçeli’ye hem de Genel Başkanımız’a suçlamalarda bulundu bu iddiayı ortaaya atan şerefsizdir dedi. Ve belli bir süre ortaya çıktı ve şerefsiz belgesi Tayyip Erdoğan’ın boynunda asılı kaldı.

Şimdi bir süreç başladı ve bu süreç başladıktan sonra neler oldu: bu süreç başlamadan önce Genel Bakanımız parlamento da Erdoğan’ı ziyaret etti. Türkiye’nin kürt sorunun diye bir sorunu var. Bunu ulusal bir mutabakatta çözümlememiz gerekiyor dedi. Bunun içinde parlametodaki tüm siyasi partilerin bir araya gelmesi gerekiyor dedi ve daha CHP Genel Başkanı Meclis’ten ayrılmadan Başbakan çıktı BDP ve MHP’yi suçladı ve 4 partinin yan yana gelmesini sağlayacak durumun önünü kesti. Bir müddet sonra yeni bir süreç başlatıldı. Bunun üzerine Genel Başkanımız ben size kredi veriyorum dedi. Erdoğan’da tam bir Kasımpaşa edasıyla sen kendin krediye muhtaçsın dedi. CHP’nin bu konuda yapacağı katkıyı kesti. Şimdi bir süreç var ve bu neyin üzerine oturmaktadır. Tabii ki barış olmalıdır.

Başbakan önce dedi ki; terör örgütü yalnız silahlarını bırakarak Türkiye’yi terk etmelidir dedi. Ama şimdi herkes silahlarıyla terk ediyor. Genelkurmay dün bir açıklama yaptı: Teröristlerin sınır ötesine çekildiğine dair elimizde bir bilgi yoktur dedi. Onu TC’nin Genel Kurmay’ı yapıyor. Bu ne kadar aciz bir açıklamadır. Bunun iki anlamı vardır: 

1- Bu teröristler sınır ötesine geçmemiştir.

2- Geçmişlerdir ama ben görevimi yaptım, çıkanları görmezlikten geldim, diyecek bir noktaya gelmiş Türkiye’deyiz.

Bu nasıl bir açıklama ve ciddiyetsizliktir. Bu kadar güçlü bir ordu bunu nasıl açıklıyor.

Bu barış sürecinin koşulları nedir? Masanın bir tarafında Abdullah Öcalan, diğer tarafında Başbakan var. AKP’nin milletvekilleri dahil bu sürecin hangi koşullar üstüne oturacağını bilmeyenler var. Öcalan Ve Başbakan biliyor, belki birde BDP’liler biliyor. Peki bunlar neyin üzerinde anlaştılar. Öcalan, Misak-ı Mili sınırlarının genişletilmesinden, İslami bir bayrak altında toplanmaktan, Cumhuriyet’in üniter devletinin değiştirilmesinden bahsediyor. Kandil açıklama yapıyor, Öcalan içeriden çıkana kadar silahlarımızı terk etmeyeceğiz diyor. Biz çeyrek asır daha var olacağız diyorlar. Bunların üzerine iktidardan hiçbir açıklama gelmiyor. Erdoğan sonra muhalefete dönüp, kudurmuş, kıskanıyor bunlar bana güvenin diyor. Bırakın bu olayı Erdoğan’a hiçbir konuda güvenilecek bir durum var mıdır? Erdoğan hiçbir açıklama yapmadan bana güvenin diyor. CHP’nin seni desteklemesi için aklını peynir ekmekle yemesi gerekiyor. Hayatında bir tek doğru iş yapmadın ki. Yoksulluktan bahsettin oğlun ikinci gemiyi aldı. Dinden imandan bahsettin kul hakkı yemekten başını kaldıramıyorsun. Hangi işin doğru da CHP sana güvenecek?

Bu süreç şöyle olmalıdır: Önce silahlar bırakılmalıdır. Devlet şiddet örgütüyle pazarlık yapmaz. Başbakan PKK örgütünü Mücadeler Örgütü, teröristleri de aktivist diye değerlendirdi. Bu durumda Türkiye diğer ülkelerin gözünde PKK’yı suç örgütü olarak göstermeyi kaybetmiştir. Yanlış tutumlar sonucunda bunlar olmuştur.

İkincisi bize bilgi verilmeden, neyin üzerinde anlaşıldığı konusunda CHP’nin gözü kapalı bir şekilde arkalarına düşmesini beklemesin. Biz 90 yıllık bir partiyiz. Barış olmalıdır ama bu Roma barışı olmamalıdır.

Akil adamları, sakil adam olarak değerlendiren Keskin, “Onlar akil adam falan değil, akil adam kamil adamdır. Bunların içerisinde Akit Gazetesinde yazan biri vardı. Gidin kütüphanelerden araştırın. Akil adam demek toplum içinde saygınlığı olan insandır. Bu saygınlığı olan insanda bilmediği bir şeye davulculuk yapmaz. Tokmak Başbakan’ın elinde davul bunların sırtında gidiyorlar. Bunlar akil adam değil AKP’nin gezici vaizleri, propaganda ekipleridir.  Vatandaş bu süreçte ne olacağını, neyin üzerinde anlaşıldığını soruyor. Bunlar bizde bilmiyoruz yanıtını veriyorlar. Bir akil adam bilmediği işin davulculuğunu yapar mı?” dedi.

Türkiye’de tek terörün PKK’yla olmadığını söyleyen Keskin, Türkiye’de bir asgari ücret terörü var. Türkiye’de bir açlık terörü, sosyal güvenlik terörü, emeklilik, çiftçi terörü, işsizlik terörü var. Vergi adaletsizliği diz boyudur. Bunların yanında yargının siyasal iktidar haline getirildi. Yazarlarımız Silivri toplama kampına hapsedildi” şeklinde konuştu.

Hükümetin İzmir politikalarını değerlendiren Keskin, “Hükümetin İzmir’e karşı bir politikası yok, hükümetin alavere dalavereden başka bir derdi yok. 35 projem var diyerek, bakanları İzmir’e getiriyor ve İzmirlileri kandırmaya çalışıyor. İzmirli vatandaşımızın inancına dil uzatan bir iktidarın İzmir’le ilgili ne düşüncesi olabilir. Daha düne kadar gavur İzmir diyorlardı. Biz adaylarımızı olanaklar ölçüsünde parti tabanlı katılım ile tespit etmeye, daha objektif bir şekilde belirleyerek yurttaşlarımıza sunacağız. Henüz parti meclisimiz bu konuda karar vermiş değildir. Ama önümüzdeki günlerde parti meclisinden çıkaracağımız bu kararla parti tabanımızın daha etkin ve katılımcı olduğu bir yöntemle aylarımızı belirleyeceğiz. Bizim İzmir’deki belediye başkanlarımız başarılı bir şekilde çalışmalarını yapmaktadırlar. İktidarda İzmirli vatandaşlarımızı kandırmak için çalışmalar yapmaktadır ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Önümüzdeki seçimlerde de CHP başarılı olacaktır.

Çözüm süreci hakkında CHP’nin de projesi olduğunu dile getiren Keskin, “Geçen hafta Genel Başkanımız İstanbul’da 18 tane proje sundu. Seçim sistemindeki barajın kaldırılmasından tutunda, özel yetkili mahkemenin ortadan kaldırması ve yargı bağımsızlığının sağlanmasına yönelik 18 proje sundu. Eğer siyasal iktidar bu çözüm süreci sonunda kalıcı bir barış yapmak istiyorsa, önce 12 Eylül’ün yasalarının ortadan çıkması gerekiyor. CHP’nin öngördüğü bu maddeler hayata geçirilirse Türkiye’de barış sağlanır, insanlar özgürce toplumda yaşamaya devam ederler” diye konuştu.

KESKİN’DEN KOCAOĞLU YORUMU: ALTIN YERE DÜŞMEKLE PUL OLMAZ

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu hakkında da açıklamalarda buluna Keskin, “Kocaoğlu, bence CHP’nin yüz akı olan insanlardan biridir. Siyasal iktidar Kocaoğlu’nun dürüst yönetiminden rahatsız olduğu için sürekli bir şekilde müfettişlerini belediye de hazır tutuyor ve haksız bir şekilde hakkında davalar açarak kamuoyunda itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor ama altın yere düşmekle pul olmaz Kocaoğlu’da altın olarak yine önümüzdeki yerel seçimlerde seçmenlerin karşısındadır.

KESKİN’E GÖRE İDEAL BELEDİYE BAŞKANI NASILDIR?

Kendisine göre ideal başkanın nasıl olması gerektiğini açıklayan Keskin, “Üretken, ahlaklı ve çizgisinde herhangi bir kırıklık olmayacaktır. Seçilmesi önemli değildir. Seçildikten sonra vatandaşların isteklerine yanıt verecek bir donanımda olan birini arayacağız” dedi.

Keskin, “Bu siyasal iktidardan inşallah önümüzdeki yerel seçimlerde elde edeceğimiz sonuçla kurtulmanın ilk adımlarını atacağız. Her karanlığın bir aydınlığı vardır. Bu zalim iktidardan da Türkiye’nin kurtulacağına yurttaşlarımız inansın ve birlikte götüreceğimiz mücadele ile Türkiye’yi aydınlık bir şekilde yönetme mücadelesini yakalayacağız” diyerek konuşmasını tamamladı.