Rahime DEMİRBİLEK / EGE MECLİSİ- 02.05.2013- Ali Talak’la Ege Meclisi’nin bu haftaki konuğu CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler oldu. Geçmişten günümüze 1 Mayıs’ı değerlendiren Güler, ülkemizde var olan çözüm sürecini ve Türkiye’nin taşınmak istediği noktayı, kürt sorununu, anayasa değişikliğinin neden terör şantajı altında yapıldığını Ege Meclisi takipçileri için açıkladı. MHP İzmir’de düzenlediği bayrak mitinginin verdiği mesajı gözler önüne serdi. Güler, Ali Talak’ın İzmir Büyükşehir Belediye başkanlığına aday mısınız? sorusuna da cevap verdi.

TÜRKİYE’DE 1 MAYIS

1 Mayıs’ta 3 büyük şehrin kutlamalarını değerlendiren Güler İstanbul’da yaşanan olayların çok üzücü bir durum olduğunu söyleyerek şunları dile getirdi: “Taksim’de 1 Mayıs geldiğine göre işçi sınıfı ve sendikanın yine alan talebi olacağını hükümet bilmiyor olamazdı. Üstelik Türkiye’nin kalbi denen Taksim’de o inşaata son verilmeliydi ve bayrama hazırlanacak gibi hazırlanmalıydı. Ama böyle olmadı inşaat uzatıldı. Önceden de Taksim’e ben sizi çıkartmam diye hükümetin inadıyla Taksim’de işçi bayramı kutlanmasın diye her yıl bu mücadele yaşanır oldu. Çok üzücüdür. 21. yy’da iktidarın işçilere emekçilere kendi alanlarında bayramlarını kutlamak için bin dereden su getirmesine gerçekten hiç gerek yok, hiç yakışmıyor. AKP hükümetine pek çok şey yakışıyor da, bu hemen hemen hiçbir hükümete yakışmayan bir şey. Dünyanın her yerinde çok heyecanlı kutlanan 1 Mayıs ülkemizde savaş alanı gibi oldu. Bu güzel kutlama bize de yakışmaz mı?  İstanbul’da DİSK binası saldırıya uğradı.

Bugün sıcak bir Ankara günüydü. Güven Park’tan Tandoğan’a kadar yürüyüş vardı. Çok güzel bir gündü. Herkes bayrağını almış gelmişti ve tam bir bayram havası vardı. Gönül isterdi ki İstanbul’da da böyle olsun.

İzmir’de de Gündoğdu meydanında toplanıldı. Gündoğdu Meydanın da bir tarafta mavi deniz bir tarafta kırmızı bayraklar çok güzel bir görüntü oluyor.”

TÜRKİYE’DE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TERÖR ŞANTAJIYLA YAPILIYOR

Türkiye’de anayasa değişikliğinin terör şantajıyla yapıldığını söyleyen Güler, “Türkiye’nin 12 Eylül anayasası var ve bu anayasanın Türkiye’ye yakışmadığı söylendi ve pek çok defa değişiklik yapıldı. O da AB’nin istemiyle yapılan değişikliklerdi dolayısıyla, bu 12 Eylül anayasası Türkiye’ye yakışıyor mu? lafı biraz propaganda usulü bir laf  oldu. Bununla ilgisi var mı diye sorarsanız bir ilgisi yok. Ama öyle bir ortam oluşturuldu ki Türkiye’nin anayasası değiştirilmelidir. Biz elbette daha özgürlükçü bir anayasayı özlüyoruz. Ama o anayasayı yüzde 47 oya, parlamentoda da sandalyelerin yüzde 67’sine sahibim kibrine kapılmış bir iktidarla yapmak çok büyük bir risktir. Nitekim geçen süre içerisinde öyle bir riski yaşadık. 1,5 yıldır anayasa değişikliği çalışmaları sürüyor. Tüm maddelerin değiştirilmesi gerek bir anayasa yapılacak bu hükümetin oluşturduğu parlamento bunu yapamaz. Biz hep ilk 4 maddeye dokunamazsınız dedik. Ama bu 4 maddeye de dokunuruz dendi. Sen o 4 maddeye de dokunacaksan eğer topyekün bir değişiklik yapacaksan bunu bu kurduğun parlamentoyla yapamazsın. Bir kurucu meclis kurmalısın, parlamento faaliyetlerini yürütürken kurucu mecliste anayasayı düşünür.  Sonra tamam bu 4 maddeyi değiştirmeyelim dendi ve sonrasında da Başkanlık Sistemi gündeme getirildi. Bu topyekün rejim değişikliği anlamına geliyordu, 1 yıl önce böyle bir şey yoktu ama Başbakan, Başkanlık istiyorum, parlamenter demokratik rejimi istemiyorum dedi. Yine en başta yapılan protokole aykırı bir durum ortaya çıktı. O zaman şüpheler daha da arttı ama ne zaman İmralı müzakerelerine başladılar, o konuşmalar Milliyet gazetesine sızdı ve orda Öcalan’ın tutanaklarından anayasa da vatandaşlık maddesini yazdığını öğrendik o zaman şüpheyi falan koy bir tarafa sen anayasayı anayasa uzlaşma komisyonun da yapmıyorsun, sen o anayasayı İmralı’da yatan terör örgütünün başıyla yapıyorsun. O zaman TBMM’deki anayasa uzlaşma komisyonu ne yapıyor? Katiplik mi? Hani o iradeydi? O nokta da sarsılmış olan güven anayasa yapım sürecine kötü bir şekilde yansıdı.  168 madde görüşüldü ve 38 madde de uzlaşmaya varılabildi.

Bizim Eskişehir Milletvekilimiz Süheyl Batum, anlaşılan ve anlaşılamayan maddeleri gösterdi. Gelinen noktada şu ortaya çıktı: Biz bir anayasa değişiklik süreci yaşıyoruz ama biz bu süreci terör şantajı altında yaşıyoruz. Onu da Karayılan’ın açıklamalarından öğrendik. 25 Nisan’daki açıklamasında 3 aşamadan söz etti: 1 – Ateşkes aşaması, 2 – Bizim silahlarla beraber sınır dışına çıkma aşamamız, 3- Aşama ben silahları bırakma görüşmelerine başlayacağım ama başta Apo sonra herkesin serbest kalmasıydı. Bizde yapılmak istenen anayasa PKK terör örgütünün, terör şantajı altında yapılmak istenen bir anayasadır. Karayılan anayasayı ben istediğim gibi değiştirmezsen silahları bırakmam dedi. Bir ülkenin anayasası böyle bir şantajla yapılamaz. Nitekim 30 Nisan’da anlaşılan süre bitti ve uzlaşılamadığı ortaya çıktı. Bunların benim için bir önemi yok.

Akil adam Baskın Oran şunu söyledi: “Üzerinize patlamalar sonucu ceset parçası yağacak, dışarılara çıkamayacaksınız, internetten alışveriş yapacaksınız. Bakın çok kötü olur. Eyalet sistemini değiştirin ve kurtulun bundan” yok böyle bir şey. Bir ülkenin anayasası bu kadar usulsüz, üslupsuz ve terör şantajı altında değiştirilemez.

İKİ YARIMDAN BİR BÜTÜN ÇIKARMANI İSTİYORLAR

Ali Talak’ın ‘Başkanlık sistemi Türkiye’de uygulanacak mı?’ sorusuna yanıt veren Güler, “Başbakan, başkan olmak istiyor. İllaki başkan olmak istiyor ama enteresan bir şey var. Başkanlık sistemini kurarsanız memleket üzerinde de eyalet sistemini kurmak zorundasınız.  Bu sistem önerildi ama enteresan olan il sistemi korunuyor. BDP’nin anayasa önerisinde başkanlık önerilmedi ama eyalet sistemi önerildi. Hani bunlar uzlaşıyorlar ya şimdi. Uzlaşacaklar o başkanlığı söyleyecek öbürü de onun altını dolduracak öneriyi getirecek böylece İki yarımdan bir bütün çıkarmak istiyorlar” dedi.

CHP’NİN AKİL İNSAN ÖNERİSİ NASILDI?

Çözüm sürecine CHP’nin destek vermediğini söyleyen Güler, “Biz bu sürece destek vermiyoruz, bu çok açık.  CHP’nin ilk başta sunduğu Akil insan önerisiyle AKP’nin akilinin hiçbir alakası yok. O öneri bundan 2 yıl önce bir araya gelip konuşamayan, birbirini dinlemeye tahammül edemeyen, bir kısmı içinden konuşan bir toplumun konuşmasını kolaylaşmasını sağlayan bir öngörüydü. O akil insanlar böyle Başkan’ın aklındakilerinin propagandasını yapacak acıdatörler, hükümet memurları değillerdi. O akil insanlar gerçekten deneyimine güvenen, meseleleri bilen, o bilginin üzerinden farklı kesimler ne düşünüyor, telaşa kapılmadan analizini yapan, bu sorunu çözmek için böyle yapılabilirin aklını yürütebilecek insanlardı. Şimdi ortaya çıkan akil insan manzarası çok üzücüdür. Dünyanın hiçbir yerinde akil adam adı 63 kişiye verilen ad değildir. Bizim önerimiz TBMM’nin içinde uzlaşmaydı. Hükümetin emrinde uzlaşma değil. Bırak hükümeti bakanların da haber yok doğrudan başbakanın emrinde.  Öyle bir şey oldu ki bu akil insan konusunu olmadık hala soktular. Bizim komisyon önerimizi de olmadık hale soktular. Başbakan psikolojik harekât düzenliyorum demişti. Akil adamlarla psikolojik harekât yapacakmış. Başbakan halkı ikna etmek için kendi nefesi yetmediğinden halkı hipnoz etmek için hipnoz heyetini çıkardı. Halkın sevdiği insanlarla halkı ikna ederim dedi. Onlar akil heyet değil, Hipnoz Heyeti. Bu 63 vatandaşı da protesto eden Türkiye halkının kucağına attı” dedi.

Almanya’daki vatandaşların barış sürecinde ne düşündüklerini aktaran Güler, “Aynı Türkiye’de yaşananlar orda da yaşanıyor. Ama bizim gözümüzden kaçan ayrıntıları onlar fark ediyorlar. Orda yaşayan vatandaşlarımızdan süreçle ilgili “Ne zaman düzelecek? Hadi bir şeyler yapın? Türkiye bu çıkmazdan ne zaman çıkacak?” gibi sorular geliyor” dedi.

1 Mayıs’ın Sağ iktidarlar tarafından her zaman eleştirildiğini dile getiren Güler, 1 Mayıs 1977’yi bütün canlılığıyla hatırlarım. Sağ iktidarlar 1 Mayıs’a hiç sıcak davranmadı. Özgürlükçü ve ileri demokrasiyi savunan AKP’de buna hiç sıcak bakmadı. AKP ileri demokrasi örneği değil mi? özgürlük ve eşitlik için her kapıyı açan değil mi? o halde burada beklenilen işçi ve emekçi haklarını yumuşak,  sıcak ve her türlü olanağı sağlayacak şekilde davranması olurdur. Bu ileri demokrasi 1977 yılında Mece hükümetlerinde görüldüğü gibi işçi emekçi haklarına çok hoşgörüsüz bir hükümet” dedi.

TÜRKİYE’ DE KÜRT SORUNUNA 3 KATTAN BAKILIYOR

Ülkemizin içinde bulunduğu Kürt sorunu konusuna değinen Güler şunları söyledi:  “Kürt sorunu adı verilen sorun şimdi doğrudan doğruya anayasa sorunudur. Türkiye’de bu soruna 3 kattan bakılıyor:

1. Kat: Ninnilerini ana dilinde dinlemiş olan kuşaklar ana dilinde konuşabilsinler. Askerde olan oğlan anasını aramış, anası Kürtçe’den başka dil bilmiyor o da askerde Kürtçe konuşunca komutanı onu cezalandırmış. Bunlar doğru hikayeler. Gençler Kürtçe şarkı söylerken güvenlik tarafından tespit edilerek disipline verilmiştir. Bütün bunlar doğru ve bunun olmaması gerekiyor. 1. Kattakiler olaya şöyle bakıyor, ‘Bireysel kültürel hak olarak etnik kökenimden gelen her türlü özelliğimi tanıyın, dışlamayın, anayasal güvence altına alın. Buna bende katılıyorum. Bende iki dilli Boşnakça konuşan bir ailede büyüdüm. İki dilin nasıl güzellik yarattığını bilirim. Bireysel, kültürel haklar bakımından özgür bir anayasa. Biz CHP olarakta buna gayret ediyoruz.

2. Kat:  Kardeşim o bireyin hakkı değil ki topluluğun hakkı. Bizi halk olarak tanı. Savunmasını kendi ana dilinde yapsın, kendi okulları olsun. Bürokrasi de genel müdürlüğü siyaseten kürt kimliğimle yapayım deniyor. Yani vatandaşlığı Türk vatandaşlığı olmaktan çıkarın diyor. Milliyetlere dayanan vatandaşlıklar kurun ve böylece ulusal devletler kalksın ortadan, milliyetler devleti yaratılsın. AKP ve BDP işte bu kattalar. TC vatandaşı diyelim ve her millet kendi dünyasında yaşasın. Bizim itirazımızda buna.

3. Kat:  Onlarda diyor ki kürtlerin birey olarak ve topluluk olarak hakkını vermen yetmez. Kürtler ayrı bir ulustur. Kendi devletini kurmalıdır. Ayrılma hakkı dahil, federasyon biçiminde ayrı yönetim olsun istiyor. Bizim buna da itirazımız var. Türkiye’de Kürt meselesine 3 farklı politika geliştirildi.

Bizim politikamız Türk ulusunun bütünü içerisinde, bireysel, kültürel haklar bakımından herkesin anasından babasından gelen etnik şerefi, mensubu olduğu inanç dünyası şerefini koruması. Ama bunların topluluk hakkı içerisinde, tüm siyasi sistemi değiştirecek, 2. Kat unsuru olarak gündeme getirilmemesi gerek. Bugün biz 1. Katta oturuyoruz. BDP ve AKP 2. Katta oturuyor. Parlamento da olmayan kimi kürt grupları ve BDP’nin içindeki bazı kesimler 3. Katta oturuyor. Tartışma bu üç çözüm arasında gidiyor. Hiç kimse kulaklarını tıkamasın. Burada etnik ve kültürel kimliği bakımından reddedilen insan yok. Özgürlüklerin peşindeyiz ama bu özgürlüklerin ancak bir ulusun içinde yaşanabileceğinin ümidindeyiz.

Herkes düşünsün ben kaçıncı kattan düşünüyorum. Artık kimin kaçıncı kattan düşündüğü netleşti. Kimse ağzının içinden konuşmuyor ve bende bu durumdan çok memnunum. Artık kaçacak, göçecek bir şey kalmadı. Abdullah Öcalan ve Başbakan söyledi: ‘Savaş çanları çalıyor’”

Başkanlık sistemine AKP’nin kendi içinde bile direnç var. Bunu meclisten geçirebilmek için, Başbakan’ın o cin fikirlerinde bir kaçını şişesinden çıkarması lazım.

BÜTÜNŞEHİR YASASI: BU YASA TÜRKİYE’YE NE KAZANDIRIR NE KAYBETTİRİR?

Güler, “Türkiye’de 34 bin 600 köy var bu yasayla 16.082’sini kapatıp mahalle yaptılar. Köylerin yüzde 47‘sini de kapattılar. Türkiye’de 2960 belediye var. 1582 belediyeyi kapattılar. Belediyelerin yüzde 54’ünü kapattılar. Bu hiçbir demokratik ülkede halka sormadan bir kanun çıkarılarak kapatılamaz, böyle bir örnek bulunamaz. Bu başkanlık sisteminin alt yapısıdır. Bu sistemin alıştırma adımıdır, bu başkanlık sistemine yetmez. Bunun köylere kaybettirdiği çok şey var. Köy muhtarı mezarlık defin ruhsatını veren, evlenirken nikah kıyan ve babalardan kalan tarlaları köye bağışlayan kişidir. Köy muhtarı dediğin oraların hakimidir. Kaldırdın köyleri onları mahalle muhtarı yaptın. AKP’li vekiller dolanıyor ‘Muhtar sen yine muhtarsın’ diye ama CHP’liler bunu demiyor. Bu muhtarın sorumlulukları Büyükşehir Belediyesi’ne verildi. Mahalle muhtarı artık nikah kıyamaz. Belediyenin memuru gelecek. Köy meraları artık belediyenin oldu. Oraların ranttan korunmasını sağlayan sistemde muhtarlardı ama artık kalmadı” diye konuştu.

İzmir’in kuzeyinin hakkettiği yerde olmadığını belirten Güler, “Özellikle Kozak Yaylası hak ettiği yerde değil. Dünya piyasasının yüzde 70’ini sağlayan bir yapıya sahip, burada bir türlü önlem alınmıyor. 7-8 Haziran’da ‘Kozak Bizim Evimiz’ diye bir şenlik yapacağız” dedi.

Güler, “Bakırçay’daki kirlilik ve kuruma son derece önemli. Küçük Menderes’te küçükbaş hayvancılık çok önemlidir ama artık çiftçi isyanda üretilen süt hayvana yetmiyor. Artık samanı ithal ediyoruz. Hayvancılık, ahır sistemi, gübreleme bunları Büyükşehir’le nasıl yapacağız? Tarımsal ve hayvansal hiçbir görev verilmemiş birimlerle nasıl yapacağız?  Bu yalap şalap işlerle AKP, Türkiye’ye yazık ediyor” dedi.

GÜLER’DEN MHP’NİN İZMİR’DE YAPMIŞ OLDUĞU BAYRAK MİTİNGİNİ DEĞERLENDİRDİ

İzmir’de MHP’nin yapmış olduğu Bayrak Mitinginde CHP’lilerinde var olduğunu söyleyen Ali Talak, bu mitingdeki kalabalık gerçekten MHP’nin başarısı mıydı? Yoksa İzmir iktidar partisine tepkisini böyle mi gösterdi? Sorusuna Güler şunları söyledi: “Biz kurumsal olarak mitingi destekler bir açıklama yapmadık. CHP’liler o mitinge gitmiş olabilir. Bunda bir sakınca yoktur. O mitingde söylenilen Türk vatandaşlığı anayasadan siliniyor ve 2. Kat formülü gündeme geliyor. Bizde buna karşıyız. Biz şunu çok iyi biliriz. Müttefik olarak MHP çok dikkatli olunması gereken bir müttefiktir. Ne zaman AKP sıkıştıysa MHP ufak bir omuzla yeri geldiğinde destek verdi. Cumhurbaşkanının seçilmesi konusunda, 4 4 4 eğitim sisteminde de böyle oldu. O nedenle Türkiye’nin bu en temel meselesini sarsılmaz biçimde kovalayacak olan parti biziz. Asgari müşterekte kimse parti ayrımı yapmıyor ve bende bundan yanayım. İzmir’de bu açıdan bambaşka bir şehir. İzmir şaşırtır. Eğer anayasa terör şantajı altında yapılıyorsa, anayasadan Mustafa Kemal Atatürk çıkartılıyorsa, tarihsel zemin olarak reddediliyorsa, Türk Milleti siliniyorsa, inandığımız değerler iktidar partisince kaldırılıyorsa burada parti ayrımı yok. Buna itiraz etmek için biz alanlara çıktığımızda AKP’ye oy vermiş hatta onun üyeleri bile bizim yanımızdadırlar. Bazı meseleler parti işini siler götürür. İzmir Mitingi de parti işinin silindiği konularla ilgilidir” dedi.

GÜLER, BÜYÜKŞEHİR’E ADAY MI?

Güler , “İzmir’de çok sayıda belde belediyesi ve köy muhtarlıkları kapanıyor. 30 belediyede ve büyükşehir belediyesinde seçimler yapacağız. İl özel idaresi seçimi yapılmayacak. Bu nedenle tüm dikkatler ilçe belediyelerine ve büyükşehir belediyelerine dönmüş durumda. Belediye seçiminde köylere yönelik çalışmazdık ama model dönüştü. Biz 30 ilçede zaferimizi ilan ederek korumak istiyoruz. İzmir AKP’nin Türkiye’yi sürüklemek istediği şeye direnişin sembolüdür. O yüzden İzmir sadece belediyecilik hizmetleri bakımından değil, Türkiye’nin büyük geleceği bakımından da iddialı büyük bir şehirdir. Biz milletvekilleri ve belediye başkanları artık daha iyi çalışmak zorundayız” dedi.

Ali Talak’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne aday olup olmayacağı sorusuna cevap veren Güler, “Ben milletvekiliyim ve önümüzde anayasa sorunumuz var ve bütün dikkatim bu yöndedir” dedi.

Güler, “Mayıs ayında İzmir’deyim büyük toplantılar için oradayım. Orada egemizi ve güzel ülkemizi konuşacağız AKP’nin bu başımıza sardığı anayasa belasını ve sözde barış sürecini konuşacağız.  Türkiye’yi aydınlık günlere götürmek için ne yapacağız onu konuşacağız” dedi.