İstanbul’u yönetecek kişiyi seçmek için sandık başına gideceğiz. Bitarafım. Şunları bilin istedim:
 
Yaşım gereği, bu güzelim şehrin başına gelen sayısız belediye başkanı gördüm. Hangisi gömleği ile geldi, gömleği ile gitti; cebini kim doldurdu , doldurmadı, haberim yok. Tanıdığını işe almayan, yakınlarına imkanlara sağlamayan tek bir başkanın olduğunu sanmıyorum. ‘’Her şeyi ben bilirim’’ egosu da otomatikman hepsine geliyordur herhalde.... İstanbul’u en çok hangisi ihya etti onu da hatırlamıyorum. 
Bir mimar olarak biliyorum ki, doğru yanlış projelerle kentin böğrüne bıçak saplayanın, sayısı çoktur.
 
Sevgili Atatürk’üm, İstanbul’un modern bir şehircilik planlaması ile parlaması için Fransız Prof. Henry Prost’u getirtmişti. Prost 15 yıllık hizmeti sırasında çok önemli çalışmalar yapmış özellikle de Taksimden boğazın sahiline, Arnavutköy’e kadar uzanan, tıpkı Hayde Park ve Central Park gibi bir büyük yeşilliği öngörerek, bu hava alma şeritinde, kesinlikle yapılaşma olmaması kaydı düşmüştü.
 
Buyurun.... 
İlk darbe Adnan Menderes’ten geldi . Hilton Oteli’ni projenin bağrına dikerek ilk kazığı attı. Sonrası malum.
 
Yani. Önce iğne kendimize…
 
Son dönemde, bir çok yol, köprü, tünel , geçit, hastane ve benzeri birçok hizmet verilmiş olabilir. ‘Adamlar çalışıyor’ dedirttikleri örnekler vardır. Hiçbir dürüst İstanbul’lu bunu yadsımaz.
 
Ne var ki; bu hizmetlerin, her yerin altını üstüne getirerek, tarihi dokuyu bozarak, yeşili, ormanları, parkları yok ederek, geçmişten günümüze anı değeri olan ne varsa hepsini görmezden gelerek yapılmış olmasıdır can acıtan…
 
Şehirde her yüz metreye , içi boş kullanılmayan camiler yapmak ve yapmaya elan devam etmektir… Bunları Koskoca Mimar Sinan ile yarıştırmaya kalkmak, sanatçı ecdadına saygısızlık yapmaktır. ŞEHİR SİLÜETİ ne demek bilmemek, daha da önemlisi, öğrenmemekte ısrar etmektir.
 
Açılış kurdelesi kesmek uğruna, alelacele , emniyetsiz, yollar ve yapılar yapmak, uzman kişi ve kurumları ( Mühendis odalarını ) işlevsiz hale getirmekten çekinmeyerek cahil cesareti göstermektir yanlış olan…
 
Kendisi sevmediği ve anlamadığı için, tüm kent halkını klasik müzikten, baleden, danstan, operadan, her çeşit konulu tiyatrodan mahrum etmektir.
Ve... Ne akla hizmetse, Shakespeare eserlerini yasaklama mantığıdır, dünya boyutunda ayıp olan. ???
 
Kısacası,
 
Belediyelerin görevi vatandaşını büyük bir ailenin parçası gibi görmek, onların cebinden aldıklarını, konfor ve rahat yaşam olarak onlara geri vermektir diye biliriz.
 
Kaçak elektrik kullananların, kaçak yapı yapanların, yabancı uyrukluların, belediye bütçesinden haksız gelir elde edenlerin, çalışmadan maaş alanların önünü kesmek, özetle; bilumum ‘hak hırsızlarının’ dürüst vatandaşların SÜLÜKLERİ olmasını engellemektir.
 
Sanatı sanatçıyı, sporu sporcuyu ve tüm özel melekeleri i olan gençleri desteklemektir... 
Bu hizmetleri verirken de kendi bağrındaki vatandaşını dini, siyasi görüşü ile ayırt etmeden, kılık kıyafetine takılmadan, kadınlarını aşağılamadan, kendinden olmayanı küçümsemeden, hiddet göstermeden, parmağını gözünün içine sokmadan, hakaret etmeden, sevgiyle ve saygıyla yapmaktır.
 
Bu dilek veya rica değildir. Bu görevin tanımıdır!
 
Bu görevi HALK verir. Efendi olan Halktır. Adam gibi de HİZMET bekler.
 
İstanbul’a, parmağını halka değil kendine sallayacak adam gerekir.
 
Siz bilirsiniz.