Türkiye geçen hafta, Antalya Altın Portakal Film Festivali ödül töreninde sahnede yaşanan bir davranışı konuşuyor, eleştiriyor ve sorguluyor. En iyi kadın oyuncu seçilen Nihal Yalçın’a ödülünü, ekranlardan tanıdığımız Tamer Karadağlı veriyor. Karadağlı’nın Yalçın’ın konuşmasını yarıda keserek ödülünü önüne uzatması çok tartışıldı. Hem sanatçı hem de kadına davranış açısından. Tamer Karadağlı sonrasında verdiği röportajda “Yaşım ilerledikçe milliyetçi oldum” dedi, finali yaptı. Her iki sanatçıyı kendi mahalleleri sahip çıktı. Olayın merkezine sanat-siyaset ilişkisi girdi. Doğal olarak, sanat ve siyasetin ortak kullandıkları ve buluştukları bir alan var. Sanatçı kimlikleriyle birlikte siyasi görüşleri ile tanınan bilinen isimlerin yanında, her kesimden sevgi ve saygı gören sanatçılarımız da var. Sanat için ikinci alan belki daha sorunsuz. Ama sanatçı kişilik toplumun sorunlarını bilmeyi ve yön vermeyi gerektiriyor. Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor. Sanatçı kim? Biz kelimeyi bazen olmadık kişiler ve durumlar için çok ucuz kullansak da hepimizin birbirinden farklı bu soruya cevabımız oluyor. Evrensel sanatın ortaya çıkardığı gerçekler üzerinden yol yürümek sağlıklı sonuç verecektir. Sanatçı, toplumun kutup yıldızlarıdır. Toplumlar, zor zamanlarında onlara bakarak yönlerini tayin eder. Öyle zamanlar olur ki, sanatçıların söyledikleri siyasilerin söylediklerinden daha çok dikkate alınır. Son zamanlarda televizyonlarda bir kamu spotu görüyorum. Farklı dallardan sanatçılar, koronaya karşı toplumu aşı olmaya çağırıyor. Neden sanatçılar? Çünkü, sanatçıların toplumun her katmanını etkileme güçleri var.
 
SANATÇI EL ÖPMEZ!
Toplumu ve dünyayı değiştirmenin en iyi yolu sanattır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan Almanya’nın ilk işi opera, konser ve sinema salonları inşa etmesinin başka ne nedeni olabilirdi. Bunu en iyi bilenlerden biri de Gazi Mustafa Kemal Atatürk idi.  Atatürk’ün sanata bakışı, olayı özetlemiyor mu? “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz... Ama sanatkar olamazsınız!”.  “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz! Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından birisi kopmuş demektir...” Çankaya’da yapılan bir toplantısı sonrası yaveri Atatürk’ün yanına yaklaşır: “Efendim, müsaadelerinizle sanatçı misafirlerimiz elinizi öpüp ayrılmak istiyorlar...” Atatürk’ün cevabı oldukça çarpıcıdır: “Ne münasebet! Olur mu öyle şey! Sanatçı el öpmez! Bilakis, sanatçının eli öpülür!”
 
Son cümle: “Sanatçılar toplumun ışığıdır… Halk, o ışık ile aydınlık yolu bulur. Kadın sanatçılarımız ise baş tacıdır…”