YEŞİL ŞEMSİYELİLER

Abone Ol

Günlüklerimi tuttuğum defterime üniversite öğrenciliği döneminde de bir şeyler yazmaya çalışırdım.

'6 Ocak 1960' tarihli yazımda şunlar yer alıyor.

''Saidi Nursi adında 93 yaşında biri (İkinci Meşrutiyette Saidi Kürdi adıyla Volkan'da yazılar yazmış) kıyafet kanununa aykırı giyimi, elinde yüzünü kapatan, fotoğrafçılardan saklayan ''Yeşil Şemsiyesi'' ve müritleriyle birlikte sokaklarda dolaşıyor.

Nurculuk adı verilen bir çığırın lideri olan ihtiyar uygun kafalı gençliği kendince nurlandırdığını (!) söylüyor.

Milletvekillerine ve bakanlara teksir edilmiş mektuplar gönderiyor. Kendisini Ankara'da iki Demokrat Parti milletvekili ziyaret etmiş.

Gençlik kuruluşları ve öğrenci dernekleri bu nurculuk hareketlerini protesto ediyor. 

Gazeteler ise bugünlerde bu konu üzerinde uzun uzun duruyorlar.''

1960 yılı 6 Ocak tarihli günlüğümdeki haber böyle...

Aradan geçen '65 Yıl' içinde dindar değil yeşil şemsiyeli dinci, geri kafalar gelişti, serpildi.

İç ve dış güçlerin desteğiyle ülkemiz ve halk denilen kitle bugünlere getirildi.

Bir üniversitenin yaptığı ankette dinci olanların dünyayı algılamakta bilimsel kitaplara değil, dini kitaplara inandığı görülüyor. 

Bu kafa yapısında olanların yaklaşık %80'i bir kadının plajda mayo ile dolaşmasını günah (!) sayıyor...

Açık söylemek gerekirse ülkede çok partili döneme erken geçilmiş.

Cumhuriyet rejimi kökleşmeden, ''Kemalist Devrim'' yerine oturmadan, ''Köy Enstitüleri'' işlevini tamamlamadan, ''Toprak Reformu'' gerçekleşmeden, ''Dinci-gerici kıpırdanmaların ve kafaların kökü kazınmadan'' çok partili döneme geçilmemeliydi belki de.

Erken geçişte elbette emperyalist dış güçlerin etkisi, planı ve önemli bir baskısı vardı.

Onu bugün bir terör örgütünün silah bırakma kararında da açıkça görmüyor muyuz? 

Acaba ülkeyi 'Sevr'cilerin' oluşturduğu majestelerinin telkinler mi zorluyor?

Türkiye'nin kaderini 1950' den bu yana eğitimi yalnızca 3-5 yıl olanlarla aydınlıktan ve dünyadan haberi olamayanlar belirliyor. 

1950'de toprak ağalarından oluşan bir iktidarı iş başına getiren bu kitleler, 2003'de de kendi ekonomik yaşamlarına çok ters düşen bir gücü iktidar yaptılar.

Bu kitlelere 1950'den bu yana belli siyasetçilerin tek öğrettikleri 'Din ve Dine Dayalı Yorumlar' oldu.

Kendilerini Orta Çağ karanlığında tutup tüm dünya nimetlerinden faydalanan bunlara eğitimi zayıf bırakılmış kitleler şu soruyu bile sorma yapısına sahip değillerdi. 

Şimdi yine değiller...

''Sizler bizi din ile Allah ile korkutup debdebeli bir yaşantı içindesiniz. Yetenekli olmayan kendi çocuklarınızı yandaşlarınızın verdiği destekle yurt dışında okutuyorsunuz. Bizim yaşantımızda ise bir değişiklik yok. Açıklar mısınız bunu bize diyemiyorlar?''

Geldikleri ya da getirildikleri nokta: Rövanş!.. 

Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana bıkmadan usanmadan bu rövanş için çalışıyorlar.

Bir molla-papaz ilişkisi içindeler.

Ne gerçek Müslümanlık ne gerçek Türklük ve milliyetçilik söz konusu. 1919'daki o karanlık manda döneminin rüyasındalar hala.

Bu durumda ülkenin sağduyulu gerçek aydın ve dindar insanlarını başarılacak zor günler bekliyor.