Vaktin zamanından hikaye ederler ki Acem Şahı halkın malının mülkünün üstüne konarmış.  Ahaliye ezaya ve cefaya başlamış. Bu zulüm o dereceye varmış ki birçoğu onun zulüm ve fenalıklarından öteye beriye dağılmış, gurbet yollarını tutmuşlar. Halk azalınca memleketin beti bereketi kalmamış; geliri azalmış, hazine tamtakır boş kalmış. Düşmanlar her taraftan zorlamışlar.

“Her kim kötü gününde feryadına yetişecek bir kimse istiyorsa sen ona: Arkadaş selamet günlerinde cömertliğe çalış de. Para ile alınmış kulağı halkalı köleyi okşamazsan kaçar gider. Sen lütfet, lütfet ki yabancılar senin kulağı halkalı kölen olsunlar.”

Bir gün o padişahın meclisinde Şehname kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahkakin saltanatının zevali ve Feridun’un saltanata nail olması hakkında idi.

Vezir padişaha sordu: Feridun’un hazinesi, malı, mülkü, kölesi, kulları, uşakları, başında adamları yokken nasıl oldu da padişah oldu.

Padişah cevap verdi: Duymuşsundur bir takım halk ona hararetle taraftar oldular, başına toplandılar; onu kuvvetlendirdiler. O da böylece Padişah oldu.

Bunun üzerine vezir: Mademki halkın toplanması padişahlığa sebep oluyormuş, o halde sen niçin halkı dağıtıyor, perişan ediyor ve başka memleketlere kaçırtıyorsun, yoksa sen padişah olmak istemiyor musun? dedi.

“Askeri can ile beslemek lazımdır. Çünkü sultan asker sayesinde hüküm sürer.”

Padişah: Dağılan asker ve halkın toplanması için ne yapmak lazımdır? diye sordu.

Vezir cevap verdi: Padişah ayrımcı olmamalıdır, ta ki halk onun etrafında toplansın. Merhametli ve adaletli olmalıdır ki herkes onun sayesinde emin, müsterih olarak yaşasın. Sende ise ikisi de yoktur.

“Zalim insan padişahlık edemez; nasıl ki kurt çobanlık yapamaz. Zulüm temelini atan padişah kendi iktidarı duvarının temelini kazmış olur.”

Bilge vezirin sözleri padişahın tabiatına hoş gelmedi: Bağlayın şunu, dedi. Veziri zindana yolladı. Çok geçmeden padişahın amcaoğulları saltanat davasına kalkıştılar ve ordu tertip edip babalarının mülkünü istediler.

Padişahın zulmünden bıkarak oraya, buraya dağılmış olan halk öbür tarafa geçtiler; oraya kuvvet verdiler. Nihayet saltanat padişahın elinden çıkıp diğerlerine geçti.

“Bir padişah halka zulmederse dostu bile felaket gününde onun kuvvetli düşmanı olur. Sen halk ile iyi ve hoş geçin düşmanının savaşından korkma; çünkü adil bir padişah için ahalinin hepsi askerdir.”

Bencileyin, insanlık tarihi davetsiz misafirleri hiç mi hiç sevmez; kahramanlarını kendisi seçer, ne kadar usandırıcı bir çabaya girerlerse girsinler hakkı olmayanları acımasızca çevirir; talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşmüş kişi de arabaya bir daha yetişemez. Böyle Hikayeden Padişahların yaşamlarından ve sahtece tasarlanmış hilekarlıklarından geriye herhangi bir anı kitabındaki birkaç kuru satır kalır. Yalnızca; ezilmiş bir çiçekten yitip gitmiş baharın mis kokulu mucizesi nasıl anlaşılmazsa, hikayeden padişahların tarih olmuş yazgısının tutkulu coşkusu da sezilemez bu satırlardan. Çünkü bu Dünya üç kere muktedir Sultan Süleyman’a bile kalmamıştır…

Işık ve sevgiyle kalın!