Türklerin yaşadığı Asya, Anadolu ve Rumeli toprakları genellikle dağlıktır. Yolcuların önünü çoğu zaman dağlar keser. Yollar dağların verdiği geçitlerle devam eder. İşte bu geçitlere derbent denir. Dağların İki tarafı yüksek olduğundan, yol kesmek isteyenler için de elverişlidir. Eşkıyalar yol kesip mal almış ve adam öldürmüş ise asılarak idam olunur; cesedi de üç gün teşhir edilirdi. Hatta asılarak idam, yol kesme suçuna hastı. Ama marifet yol kesilmeden gerekli önlemleri almaktır. Nitekim bir yerde yol emniyeti olmaz ise ticaret de gelişeme

 

Kısaca anayollar üzerindeki bu tehlikeli boğazlarda, Selçuklular zamanından beri küçük karakollar şeklinde derbent teşkilatı kurulmuştur. Derbentler, etrafında küçük mescidi, dükkanı ve hanı olan küçük bir kasaba işlevindeydi. Osmanlılar bu teşkilatı devam ettirdi.

 

Yakındaki bir köy halkı, derbendi korumaya memur edilir; bunun karşılığında da bir takım vergilerden muaf tutulurdu. Eğer burada bir eşkıyalık hadisesi meydana gelir de bir yolcunun malı çalınırsa, derbentçiler tanzim ederdi.

 

Bu, bir nevi ticaret sigortası değil de nedir? 14.yüzyılda İtalya’nın Cenova şehrinde doğduğu kabul edilen sigortacılıktan çok daha eskidir. Burada sigorta primini devlet ödemekte; rizikoyu derbentçiler üstlenmektedir. Halk ise elini kolunu sallayarak ülke toprakları içinde gezmekte ve ticaretini serbestçe yapmaktadır.

 

Derbentçiler, küçük kalelerde nöbetleşe beklerlerdi. Müstahkem mevkilerdeki derbentçiler, askeri yapıda teşkilatlanmışlardı. Müstahkem mevkiye sahip olmadığı için kalesi bulunmayan yerlerde, bunlar için bekleme kulübeleri inşa edilirdi. Böyle derbentlerde derbentçibaşı da olurdu. Eyaletlerde ise derbentçilerin hepsinin başında derbent nazırı bulunur ve sene boyu derbentleri teftiş ederdi.

 

Derbentçiler sadece kendi derbentleri ile alakadar olurlardı. Bulundukları yeri terk edemezlerdi. Gerekirse yolculara kılavuzluk hizmeti de verirlerdi. Bu bakımdan Türk yollarında eskiden soygunculuk, hele cana ve ırza tecavüz işitilmemiş bir şeydi. Bu derbentleri korumak derbentçiler için şeref meselesiydi. Kısacası insanların canları ve malları sigortalıydı.

 

Zamanla derbent teşkilatı yetersiz kaldı. 17. yüzyıl da ücretini halkın ödediği askerler, bu işi görmeye başladı. Yol emniyetini ve asayişi temin maksadı ile bilhassa da anayolların birleştiği yerlerde kasabalar kuruldu. Derbentçilerin yerini de zaptiyeler yani jandarma aldı.

 

Ve günümüze geldiğimizde görüyoruz ki dünyada ilk sigorta teşkilatını kuran Türklerin ülkesindeki sigorta şirketlerinin % 85 i yabancıların eline geçmiş. Bu yabancı şirketler de bizi yüksek prim ve reasürans tahsilatlarıyla inanılmaz bir şekilde sömürüp fakirleştiriyor.

 

Bu durumda ne yapabiliriz?

 

Kooperatif sigortacılığını kurup geliştirip yaygınlaştırabiliriz. Böylece kısa zamanda dünyanın bir numarası bile olabiliriz.

 

Arzu, istek ve yanı sıra biraz destekle… Neden olmasın!

 

Işık ve sevgiyle kalın!