Bana nasıl öldüğünü anlat…

Sana nasıl yaşadığını anlatacağım…

‘Son Samuray’ın son repliğiydi sanırım. Bir ulusun kendi bağımsızlığı üzerine samurayların verdiği mücadeleyi anlatıyordu. Filmin senaryosu ne kadar gerçeğe uygun bilmiyorum ama çok etkileyiciydi. Ayrıca bana hem gerçek hem de benim, bizim olan bir bağımsızlık savaşını ve o savaşın liderini hatırlatıyor. İçim sızlıyor, göğsüm kabarıyor. Karışık duygular.

Ben Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı'nı ne zaman düşünsem böyle olurum. Nasıl öldüğü değil de nasıl yaşadığı anlatılacak insan. Bir umuda nasıl tutunduğu, ama büyük bir umuda, bağımsızlığa ve özgürlüğe…

Bugün 12 Mart

İstiklal Marşı’nın kabulünün 97. Yılı

Yıl 1921, Kurtuluş Savaşı bitmemiş, manevi ruhu beslesin diye bir güfte yarışması düzenlenmiş ve 724 şiir katılmış. Para ödülü konduğu için katılmak istemeyen Mehmet Akif Ersoy, Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine Türk Ordusu’na hitaben yazdığı şiiri yarışmaya koymuştur. Yapılan elemelerden sonra 12 Mart 1921’de TBMM’de coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. İstiklal Marşı’nı TBMM’de ilk okuyan da, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. 

Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı şiirlerini topladığı Safahat’a dahil etmemiş ve İstiklal Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu söylemiştir.

Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın…

Bir Mutluluk Hikayesi

Bugün bir kız çocuğu dünyaya geldi, 

Sağlıklıydı,

Onun dünyaya gelişinden mutluluk duyan bir ailesi vardı,

Sevdiler onu, hem de çok,

Adını Ünzile koydular…

Büyüdü Ünzile, okula başladı. Okulda öğretmenleri sevdiler onu, desteklediler, arkasında oldular. 

Erken yaşta evlilik, zamansız okuldan ayrılma, gereksiz kısıtlanma engelleme görmedi Ünzile. Okulları bitirdi sırasıyla, istediği okulları, istediği bölümleri ve istediği mesleği seçti.

Severek, isteyerek ve coşkuyla yaptı ne yaptıysa, kolu kanadı kırılmadan, önüne setler çekilmeden. 

Ve günü geldi sevdi, sevildi, evlenmeye karar verdi. Ailesi, çevresi yine destekledi, tercihlerine saygı duydu.

Evlendi, çocuk sahibi oldu.

Çok mutlu oldu çok…

Sonra ne mi oldu?

Ne olmasını istersiniz?

Ya da daha doğrusu ne olmasını beklersiniz?

Okurken hep bir diken üstünde, bir tedirgin ilerlediniz değil mi? Felaket Ünzile’yi yaşamının neresinde bulacak diye.

Hayır efendim bulmadı, bulmayacak.

Bu Bir Mutluluk Hikayesi, bir kız çocuğunun, bir kadının mutluluk hikayesi. Kimse bu hikâyeyi kötü sona bağlayamayacak. Ben de bağlamayacağım.

8 Mart’ta aslında bunu yazmak istedim ama, o kadar çok şey var ki görmemiz gereken, mutluluk hikayesi bu haftaya kaldı.

Hem son olan akılda kalır ya, akımızda bu kalsın, Bir Mutluluk Hikayesi.

Sahi neydi o şarkı? Şebnem Ferah söylüyordu hani…

14 Mart Tıp Bayramı

Bizi yaşatmayı ve acımızı azaltmayı amaç edinen, bu uğurda büyük özveriyle çalışan, 36 saat kesintisiz nöbet tutan, hastasına sedyede kalp masajı yapan, ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemeyen sağlık çalışanlarının ‘Tıp Bayramı’ kutlu olsun. Tıp Bayramı’nda ‘tıp’ deyip susmayalım ama…