Kırık gönül tamir olmaz, ne denirse densin, ne yapılırsa yapılsın, yoktur bir çaresi. Onun içindir ki, büyüklerimiz en başından belirtmişler,

yaralı gönlün yarası kapanmaz diye. Kimilerine göre bu konu oldukça basit bir durum ve affedilse ne olur mantığı hakimdir. Oysa ki, o gönlü kıran söz, hareket öylesine

istenerek, tasarlanarak yapılmıştır ki, ardında hiçbir zaman “istemeden oldu” açmazını barındırmaz.

İnsan iletişimlerinde dikkat edilmeyen bu husus nedeniyle çevremizde kalbi kırılmış olduğunu belirten yüzlerce hatta binlerce insan var. Peki, ne olacak bunun sonu, ya da ne yapılabilir?

Aslında üzgünüz ki, pek de fazla yapılacak bir şey yok. Eğer bir insan içtenlikle ve samimiyetle kırıldığı bir durumu beyan ediyorsa, buna sebep olan(lar) için susmaktan ve sessizce bu karar saygı

duymaktan başka çare yok gibi. Tabii bir de çok defa kıranların ve kırılanların durumu var ki, bunun hakkında her halde söylenecek bir şey yoktur.

Şu kısa yaşamda kırgınlık oluşturmakta bir sakınca görmeyen insanların bir nefeslik ömrün bu eyleme değmeyeceğini belirtmek isterim. Hiç kimsenin bu dünyada yüzyıllarca kalma gibi bir lüksü olmadığını biliyoruz.

İşte, bu yüzden kırmak yerine anlamak, anlaşmak en doğrusudur. Kıran insanların kendi öz benliklerini daha da yüceltmek için bunu yaptıklarını belirten uzmanlar da var. Ama sebebi ne olursa olsun, kıranın da

kırılanın da durumu vahim. Affetmek elbette yücelik ama ya affedilmeyecek olan tavırlar için ne demeli? Karmaşık bir bulmacanın içindeyiz sanki.

Sanırım en çıkar yol herkesin olduğu gibi bu durumu kabullenmesi ve bunu yapanın da ne yaptığının farkına varıp mahcubiyet içinde olmaya devam etmesidir.

Gönül kıranların yerinde olmak asla istemem. Bunun içindir ki, insan iletişimlerinde en doğru yolun belli bir seviyeyi korumak ve karşımızdaki kişinin haklarına ve benliğine saygı duymak olduğunun bilincindeyim.

Bir dostumun söylediği gibi, kırık gönlün tamiri olmaz, olsa da tamir edildiği yer hemen fark edilir.