“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu;’‘Bu ülkenin polisi vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’’demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla, kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; ‘Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.’ Onu hapse atacaklar, yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte Bana, İsmet Paşa’ya ve Meclise telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki: ‘‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’’

 İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!”

Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 Şubat 1933 tarihinde çoğunlukla gençlerin bulunduğu Bursa’da Çekirge Köşkü’nde yaptığı bu konuşma, topluma verdiği resmi bir demeç değildir. Yaşanan bir olay üzerine yaptığı konuşmadır.  3 Şubat’ta Bursa’da birileri Cumhuriyet yasalarına kafa tutuyor, yasaları ve yasal düzeni savunmaktan sorumlu olan savcılar, yargıçlar, kolluk kuvvetleri ise olayı umursamıyorlar; basit bir olay olarak kabul ediyorlar. Konuyu İzmir’de öğrenen Atatürk, yanına Başbakanını alıp Bursa’ya gidiyor. İçişleri ve Adalet bakanlarını da Bursa’ya çağırtıyor. Cumhuriyeti kuran, devrimleri yapan adam, yaptıklarına sahip çıkıyor. Yapılan inceleme sonucunda olayda ihmali görülen Savcı, Sulh Ceza Hakimi ve Bursa Müftüsü görevden alınıp 15 kişi tutuklanıyor.

Bu nutuk var mı yok mu, diye çok tartışıldı.

1975 yılında, Atatürk’ün böyle bir nutku olmadığı şikayetiyle; Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılınca Mahkeme bilirkişi olarak Türk Tarih Kurumu’na başvurur. Kurum, verdiği yanıtta bu nutkun var olduğunu bildiriyor ve ekine koyduğu belgeler arasına,1936 yılında yayınlanmış olan bir dergiyi de koyuyor.

Bursa Nutku, uzunca bir aradan sonra, 1947 yılında Rıza Ruşen Yücer’in ‘Atatürk’e ait Birkaç Fıkra ve Hatıra’ kitabında yer alıyor. İki yıl sonra, bu kez 1949 yılında, İzmir 2.Demokrat Parti Büyük Kongresi’nde Celal Bayar tarafından, Milletvekili Şeref Balkanlı’ya kürsüden okutturuluyor. CHP ‘ye siyasi mesaj veriliyor. Aradan beş yıl geçiyor. Atatürk’ün Bursa Nutku,1954 yılında Ankara Ziraat Fakültesi’nin cephesine, Atatürk heykeli arkasındaki taş zemin üzerine baştanbaşa kazıtılıyor.

1958 yılında bir gelişme oluyor ve bu kez CHP’nin resmi yayın organı olan Ulus gazetesi, Bursa Nutku’nu yayımlıyor, hem de 19 Mayıs günü. Bununla bu kez CHP, DP ye siyasi mesaj vermekte. Nutuk yine soruşturmalık oluyor. Başvekil Menderes araya giriyor, soruşturmaya son veriliyor.

3 Eylül 1963 tarihinde böyle bir nutkun mevcut olup olmadığı bu kez Senatör Özel Şahingiray tarafından Milli Eğitim Bakanı’nın yanıtlaması talebiyle Senato’ya getiriliyor. Bakan, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan’ın verdiği yanıtı Senatoya okuyor. Bu yanıta göre dönemin tanık ifadeleri dikkate alınarak, ‘Bu sözlerin malen Atatürk tarafından söylendiği anlaşılmaktadır.’ denilmekte ve konuya ilişkin dosyanın herkes tarafından incelenebileceği ifade edilerek son nokta konulmaktadır.

Nutkun serüveni burada bitmemiştir. Aradan üç yıl geçmiş, bu kez Ege Üniversitesi Fikir ve Sanat Kulübü, bir broşür yayınlayarak ‘Nasıl Bir Gençlik?’başlığı altında Atatürk’ün Bursa Nutku’na yer vermiştir. Bornova Cumhuriyet Baş Savcılığı, Nutuk halkı anarşiye teşvik ediyor savıyla, bu fikir kulübünün kapatılması için dava açmış, Bornova Asliye Hukuk hakimliği de böyle bir nutkun var olup olmadığının tespiti için Türk Tarih kurumuna yazıyla başvurmuştur. Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu, 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında oy birliği ile Bursa Nutku’nun varlığına karar vermiştir.

Aynı yıl,12 Aralık 1966 günü Bülent Ecevit’e Erzurum’da yaptığı konuşmada gençler Bursa nutkunun Atatürk’e ait olup olmadığını sormuşlar. Ecevit, ‘Kurtuluş Savaşı’nı başaran insan, Bursa Nutku’nu da söyleyebilecek insandır.’ cevabını vermiştir. Halk bu yanıtı ayakta alkışlamıştır.

Nihayet konu Ağır Caza Mahkemelik olmuştur.1975 yılında, Cafer Tanrıverdi adlı bir vatandaş, Kayseri’de bu nutku bastırarak yoldan gelip geçene dağıtmıştır. Yapılan şikayet üzerine, Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kovuşturma yürütülürken, mahkeme bilirkişiye başvurmuş ve bunu üzerine, dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Enver Ziya Karal ve Öğretim üyesi Sami N.Özerdim, mahkemeye bu metnin Atatürk’e ait olduğunu gösterir bilgi ve belge sunmuştur. Bu belgeler arasında, içinde Nutkun yer aldığı 1935 basımlı dergi de vardır. Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine Bursa Nutku’nun Atatürk’e ait olduğunu onaylamış, bu mahkeme kararından sonradır ki ‘Bursa Nutku’ okunur, basılır, dağıtılır hale gelmiştir.

Ergenekon davasının delileri arasında bulunan ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Türk Tarih Kurumu arasında yazışmalara yol açmıştır. Konu Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından Türk Tarih Kurumuna bildirilmiş, Dönemin TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu imzasıyla yapılan açıklamada Bursa Nutku olarak bilinen sözlerin Atatürk’ün Şubat 1933’te Bursa’da bir akşam yemeğinde yaptığı konuşma olduğu bildirilmiştir.

Görüldüğü gibi Atatürk’ün ve söylediklerinin üstünü örtmeye çalışanlar, asla başarılı olamamıştır ve olamayacaklardır.

Atatürk, bugünlerin geleceğini görerek yine yolumuza ışık tutmaktadır.

Işık ve sevgiyle kalın!