‘’Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dane çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. Onda; hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı? Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.’’ (Yasin 33-35/36)

Kuranı kerimin Yasin suresinin ayetlerinde ölü olan toprağın diriltilmesinden söz edilmektedir. Öncelikle bu konu üzerinde biraz durup ve derin derin düşünmemiz gerekir. Ayette özellikle toprağın diriltildiği ve sonrasında da ondan bitkilerin çıkartıldığı ve suların fışkırtıldığı söylenmektedir. Burada toprağın canlandırılmasından ve diriltilmesinden açık ve net bir biçimde söz edilmektedir.

Bilindiği gibi toprağın canlı olduğu yaklaşık elli yıl kadar önce fark edilmiştir. Toprakta bazı canlıların yaşadığı yüz yıldır biliniyordu; ama tamamına yakınının canlı ve diri olduğunun keşfi ise çok yenidir.

Bu konuda ilk adım 1950’li yılların başında Amerikalı bilim adamı Waksmann tarafından atılmıştır.  

Waksmann, görev yaptığı hastanedeki yorucu ve bıktırıcı çalışmalarından biraz olsun uzaklaşabilmek için, şehrin dışında bir gezinti yapmaya çıkmıştı; kuş sesleri ile çınlayan köy yolunda, büyük ve ulu ağaçlarla dolu olan bir mezarlığın yanından geçerken mezarlar arasında gezinen tahminen seksen yaşlarındaki mezarcıyı gördü. Onunla sohbet etmek için konuşmaya başladı. Ve yaşlı adamın tam altmış yıldır aralıksız aynı işi yaptığını ve bu süre içerisinde hiç mi hiç hastalanmadığını öğrendi.

Peki; ama bu toprak, nasıl oluyordu da mikrobik hastalıklardan ölen ve gömülen insanlarla bir mikrop yuvası haline gelerek, bütün insanlığın ve tabii ki öncelikle bu yaşlı mezarcının başına bir sıkıntı yaratmıyordu?

Waksmann bu gizemli sorunun acilen peşine düştü ve gördü ki, toprağa giren her ceset daha yirmi saate bile varmadan bütün mikroplarından arınıp, temizleniyordu. Ve toprakta, bu işle görevlendirilip vazifelendirilmiş yüzlerce tür bakteri bulunmaktaydı.

Waksmann, cesetlerde bulunması olası olan bir sürü hastalıktan sadece veremin hangi bakteriler tarafından temizlendiğini araştırdı ve bunların, strotomyces adı verilen bakteriler olduğunu keşfetti. Toprağın sırrını keşfetmek, Waksmann’a Nobel ödülünü getirdi.

Bu araştırmadan sonra bilim adamlarının gözleri, ayaklarımızın altındaki toprağa çevrilmiş ve bu dünyanın toprağının göz kamaştırıcı özellikleri de birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır.

Toprak, Kur’an’ın Yasin suresinin kendisi ile ilgili ayetlerinde belirtildiği gibi, o kadar canlıdır ki onun bir kesme şeker büyüklüğündeki her parçasında takriben en az bir milyar faydalı canlı yaşamaktadır.

Avucumuzu dolduran bir avuç toprak, yüz milyar civarındaki canlının cansız gibi görünen muhteşem dünyasıdır. Dünyamızla bizim evrenimiz gibi.

Toprak, su olduğu müddetçe canlı ve diridir.  İçinde çok çeşitli canlı barındırmaktadır. Su kesildiğinde canlılık durur; ama suyun gelmesiyle ölü gibi duran toprak bir bakarsınız yeniden dirilir. Toprağın içinde tohumların da yeniden dirilmesi bu canlılıktandır.

Bu coğrafyada yaşayan ve bu coğrafyaya niye doğduğunun farkına varabilenler! 

Size sesleniyorum!

Dünya için, ülkemiz için, insanlık için suyumuza, toprağımıza ve yerli tohumlarımıza  sahip çıkalım.

 Toprağımızı kendi bilgimiz ve geleneklerimizle işleyerek elde ettiğimiz ürünlerle insanımızın karnını sağlıklı, güvenli ve ucuz bir şekilde doyuralım; kalanını da insanlığın hizmetine sunalım. İnanın bize yakışan da budur.

Işık ve sevgiyle kalın. ..