İslam dünyasının en büyük ilahiyatçısı olarak kabul edilen Ebu Hamid el-Gazali 1058 yılında Tus’da doğdu. Hukuk, ilahiyat ve felsefe tahsil etti. Otuz yaşına bastığında, Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nin hukuk kürsüsüne getirildi. Çok geçmeden de adı bütün İslam dünyasında bilinir hale geldi.

 

Gazali akıldan şüphe ediyordu. Her şeyden önce, materyalizmin en sağlam temeli olan hisleri inceledi. Hisler insanları yanıltıyordu. Mesela yıldızları küçücük görüyorduk, halbuki o kadar uzaktan göründüklerine göre dünyadan sonsuz derecede büyük olmalıydılar. Daha bu şekilde, yüzlerce delil üzerinde yaptığı incelemeler sonunda hislerin tek başına gerçeğin delili olamayacağı neticesine vardı. Akıl ise daha üstündü ve bir hissin hatasını diğer bir hisle tashih ediyordu. Ama o da eninde sonunda hislere dayanıyordu. Peki insanın içinde akıldan daha emin bir bilgi, bir gerçek rehberi yok muydu? Gazali bunu içe dönük mistik tefekkürde bulunduğunu hissetti. Sufiler, gerçeğin gizli kalbine, filozoflardan daha çok yaklaşıyordu. Erişilebilecek en yüksek bilgi de Allah’ın Ben’le görünmesi ve Ben’in Tek’te erimesiydi.

 

Gazali esprili bir yorumlayış içinde Tahafütü’l Felasife / Felsefenin Tarihi adlı eserini yazdı. Aklı neden prensibine, nedenselliği de basit bir sıralayışa döndürdü. Buna göre idrak ettiğimiz her şey b nin, düzgün olarak a nın arkasından gelmesi neticesidir. Yoksa a, b nin sebebi değildir. Felsefe de, mantık da, ilim de Allah’ın varlığını veya ruhun ölümsüzlüğünü ispat edemez, ancak seziş bizi bu inançlara götürür. Bu inançlar olmadıkça da hiçbir ahlak düzeni ve dolayısıyla hiçbir medeniyet yaşayamaz.

 

Gazali İhyaü’lUlumi’d..Din, adlı eserinde Kur’an ve hadisleri esas alarak itikat yani inanç görüşünü savundu. Müslüman şüphecileri ve filozofları o zamana kadar öylesine kuvvetli bir düşmanla karşılaşmamıştı. 1111’de öldüğü zaman, İslam alemindeki itikatsızlık akımı belirli bir şekilde gerilemiş bulunuyordu. Değil Müslümanlar, Hıristiyanlar bile onun eserlerinde dinin savunmasını buluyor, tercüme ettirerek ondan faydalanıyorlardı. Böylece felsefe, İslam dünyasının en uzak köşelerine saklandı. O zaman Sufilik büyük itibar kazandı. Dini tefekkür sahası, tasavvuf ehline geçmiş oldu.

 

İmam Gazali’nin risale ve reddiyeleri ile birlikte beş yüze yakın kitap yazdığını anlatırlar. Ancak günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı yetmiş beş adettir. Bütün dünyada zevkle okunan eserleriyle ve fikirleriyle hala günümüze ve gönlümüze ışık tutmaktadır…

 

Işık ve sevgiyle kalın!