Eylül/2018

Güzel yurdumun herhangi bir kenti…

Gün bitmiş, gurup vakti. Gökyüzünün sonsuzluğunda kalan son ışıklar iplik iplik denize dökülmekte. İnsanın gündelik kaygılarından bihaber güneş ışıkları, denize düştükçe zarif ışıltılar saçarak terk ettiği gökyüzüne ayı davet ediyor adeta.

İki yanı yemyeşil ağaçlarla bezeli yolda ufka doğru yol alırken, fondablues müziğin muhteşem sesi,BethHart :

“Love Is A Lie

Suckıngyoudry

Love’s not a friend

Untiltheend” diyen sesiyle yolun sonunda incelikle dizilmiş sıradağlara alıp götürüyor beni. Dağlar, sıradağlar derken Kaf Dağı’nda buluyorum kendimi. Ahh! Kaf Dağı…  Mitolojinin bitmeyen hazinesi. Yazarları, şairlerin anlatmaya doyamadığı efsane. Benim de aklıma Kaf Dağında yaşadığına inanılan Simurg’unhikayesi geldi ve sizinle paylaşmak istedim.

Simurg, bilge kuş, çok bilinen adıyla Zümrüd-ü Anka. Daha başka isimleri de var aslında. Perslerin yere bereket indirdiğine inanılan kuş, Şehname’de de ayrıntılı olarak anlatılıyordu.

Gelelim Simurg’unhikayesine;

Efsaneye göre 1700 yıl yaşadığına inanılan Simurg ölümünün yaklaştığını anladığında kendine kuru dallardan bir yuva yapar ve kendi ateşiyle kendisini diri diri yakar, daha sonra küllerinden yeniden doğarmış. Bu şekilde Simurgöyle  uzun yaşarmış ki, uzun yaşamı boyunca çok şey öğrenirmiş.

Bilge Simurg, iyi yürekli Simurg…

 Kaf Dağı’nda yaşayan Zümrüd-ü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Bir gün dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.

 

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş… Nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki Simurg,  ‘otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

Efsaneyi okuyunca kendimle/bizle özdeşleştirdim. Biz de kendi benliğimizi anlamak için kendimize yani içimize bir yolculuk yapmıyor muyuz? Orada iyi/kötü yanlarımızı, eksikliklerimizi fark edip onlarla yüzleştikten sonra güçlenerek yeniden yaşama dönmüyor muyuz? Kendine yönelen insan, kendi derinliğinde aradıklarını bulacaktır. Bir nevi Simurg gibi, küllerinden yeniden doğacaktır.  

Hadi açalım kanatlarımızı, gökyüzü renk cümbüşüne bürünsün. Önce kendi yaktığımız ateşte yanalım, sonra küllerimizden yeniden doğalım.  Bugün, yedi vadiyi korkmadan aşan cesur Simurgların günü olsun.