Teolojide ağaç, evrenin küçük bir modelidir. Göğü, yeri ve yeraltını birleştirir. Her ağaç ilahi olan ile olmayanı birleştiren bir köprü kabul edilir. Meşe ve ıhlamurun Anadolu mitolojisinde özel bir yeri olduğu kabul edilir. Bir zamanlar,  ihtiyar bir karı koca varmış. Bu ikisi birbirlerini çok severmiş. Bir gece, tebdili kıyafet giyip insanların arasına karışan Zeus ve Apollon, tesadüfen bu iki ihtiyarın yaşadığı köye gelmişler. Köylülerden hiç kimse bu tanrı misafirlerini buyur etmemiş. Bizim tonton ve aşk dolu bu iki ihtiyardan başka. İhtiyarlar, ekmekleri ve azıklarını tanrılar ile paylaşmışlar. Kendi döşeklerini verip rahat etmelerini sağlamışlar. Sabah tanrılar kalkmış ve ihtiyarlara peşlerinden gelmelerini söylemiş. İhtiyarlar köyden uzaklaştıkça bir depremin köyü yerle yeksan ettiğini, toprağın herkesi yuttuğunu görmüşler. Tanrılar ikisini bir tepeye çıkarıp olanları gösterdikten sonra dileklerini sormuş. İhtiyarlar da sonsuza kadar birlikte olmayı dilemişler. Apollon eskiden köyün olduğu yere bir tapınak inşa ettirmiş. Bizim tonton ve aşk dolu ihtiyarcıkları da tapınağa bakıcı olarak bırakmış. Bu dünyadan göçme günleri geldiğinde, ihtiyarcıklar son nefeslerini verip ölmek yerine toprağa kök salmaya başladıklarını, vücutlarından taze filizler çıktığını görmüşler. Sessizce iki ağaca dönüşmüşler. Ihlamur la meşe.

 O gün bugündür,  rüzgarlı günlerde ıhlamur ve meşe ağaçlarının arasında dolaşanlar tonton ve aşk dolu ihtiyarcıkların birbirlerine fısıldadıklarını duyarlar. Ihlamur güzel kokularıyla misafiri karşılar, meşe de karın doyuran palamutlarını döker.

Ihlamur ile meşenin efsanesi budur!

Bulunduğumuz zaman ve mekan sahte cennetimizdir. O cennetin hiç bozulmayacağını zannederiz. Günler gelir geçer. Olmaması gereken bir şey olana kadar, dünyanın bizi bitirmeye niyetlenmiş bir canavar olduğunu görmeyiz. Ne zaman ki başımıza bir şey gelir, bir trafik kazası, bir deprem olur, geleceğimizi bağladığımız bir çek veya senet ödenmeden geri döner, o zaman ringin ortasında durduğumuzu fark ederiz. Dünyanın başından beri yumruklarını kaldırmış, gardımızı indirmemizi beklediğini görürüz. İnsanoğlu ilk yumruğu yiyene dek sahte cennette, kendini demirden yapılmış zannederek yaşar. Dünya onu avucunun içine alıp iki kuruşluk bakır tel gibi bükünce uyanır. Kavgaya hazır olmadığını görür, Şaşırır. Aptallaşır. Hayal kırıklıklarının her yanımıza battığını anladığımız o dakika var ya işte o dakika, kendimizle hesaplaşma anıdır. Bir halt olmadığımızı ve hayatımızı ne büyük bir gaflet içinde geçirdiğimizi anladığımız o dakika, cehennemin giriş kapısıdır.

Kendini bilmeyen insan, sahte cennetinde yaşar!

Biz cenneti de ,cehennemi de anlattık seçim sizin…

Işık ve sevgiyle kalın!