ÖZEL HABER

19 Mayıs: Sadece Türklerin değil Mazlum milletlerin uyanışı

19 Mayıs sadece Türk’ün değil tüm mazlum milletlerin, tüm Şark’ın bayramıdır, uyanışıdır, yeniden doğuşudur. Rönesans’ıdır. Kutlu olsun.

Abone Ol

Lozan’ın ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin tartışmaya açıldığı günümüzde, neredeyse İstiklal Savaşı verdiğimiz, Sevr’i tarihin çöp sepetine atıp yerine Lozan’ı ikame ettiğimiz için suçlanacak konuma geldik. Oysa 19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a çıkıp Türk İstiklal Savaşı’nı başarıya ulaştırdı ve düşman ordularının son kalıntılarını denize döktü. Emperyalizmin Şark Meselesini kendi lehine çözmesine ilişkin 100 yıllık çabası başarısızlıkla sonuçlandı. Dolayısıyla 1922’nin 9 Eylül günü sadece Yunan değil emperyalizm ve yerli uzantıları da denize döküldü. Bu başarı tüm mazlum milletler için (sadece Müslümanlar değil!) bir örnek oluşturdu. O nedenle de emperyalizmin ve yerli uzantılarının hem İstiklal Savaşı’na hem de Türk Devrimi’ne düşmanlıkları bir türlü bitmedi. Nasıl bitsin ki?

Hindistan’ın kurucu babalarından, Gandi’den sonraki en önemli lideri olan Nehru, Büyük Taarruz’un artık sona ermek üzere olduğu bir tarihte, 6 Eylül 1922’de günlüğüne şunu yazıyor

“Harika bir haber! Kemal Paşa'nın kesin zaferi. Yunanlar Küçük Asya'yı boşaltıyor”.   

17 Eylül 1922 tarihinde, İzmir’in kurtuluşundan kısa bir süre sonra Nehru, günlüğüne bu kez daha ayrıntılı şeyler yazıyor. Yazdıklarını ve yaptıklarını anlamlı kılan şeylerden biri o tarihte hapiste olması ve Türkiye gibi uzak bir diyarda olanları o zamanın imkanları dahilinde çok yakından ve ilgiyle takip etmesi hayranlık uyandırıcı. Diğer taraftan bu, Türk İstiklal Savaşı’na verdikleri önemi de ortaya koyuyor:

“Ankara Kutlama Günü

Maulana Sharif öğleden sonra koğuşumuzdaydı — Akşam, koğuş alanının bir bölümünde süslemeler ve benzeri aydınlatmalar yapıldı. Süs bayrakları ve Swaraj (Bağımsızlık) bayrakları ile fenerler renkli kağıtlardan yapılmıştı. Renkli kağıtlarla sarılmış birkaç cibinlik direği vardı. Üç renkli bağımsızlık bayrağı, sepetlerden yapılmış, yosunla kaplı taklit bir kaya üzerine monte edilmişti ve oldukça etkileyiciydi. Bayraktaki charkha (darma çakrası) çok dikkatli ve özenli bir şekilde çalışılmıştı.

İki kağıt fener — biri yeşil, diğeri kırmızı — içeriden ışıkla aydınlatıldığında ortaya çıkan şu yazıları taşıyordu:

‘Kemal’e Zafer’

bir hilal vs.

‘Allah-u Ekber’ de bu şekilde güzelce aydınlatılarak yazılmış bir başka yazıydı.

Koğuş alanında, çoğu bayrakların ve süslemelerin yakınına yerleştirilmiş yaklaşık yüz kadar kandil vardı. Yeterli yağ yoktu ve günün önceki saatlerinde yağ talebine cezaevi yetkilileri tarafından kesin bir red cevabı verilmişti. Hatta ödeme yapılsa dahi verilmedi. Bu nedenle sade yağ kullanılmak zorunda kalındı.

Tümüyle, daha önce Lucknow Bölge Hapishanesi’nin görmediği hoş ve keyifli bir manzaraydı.

Saat 20.30’da etkinlikler nazmlarla (şiirler) başladı. Ardından İkbal’in Vande Mataram ve Hindustan Hamara Hai şiirleri okundu. Tam olarak saat 21.00’de prarthna (dua) başladı. Ghazipur’dan Swami Sahjanand konuşmaya başladı ve onu Tanda’dan Shah Mohammad Shaff takip etti. Duanın ardından nazmlarla devam edildi”.

Atatürk’ün tüm Şark toplumları için model olması, imrenilerek kendisine bakılması sadece Hindistan’a özgü değildir. Örneğin Amin Maalouf, Yolların Başlangıcı adlı eserinde dedesi Butros’tan söz eder. Dedesi Atatürk hayranıdır. Butros, Lübnan’ın bir dağ köyünde yaşayan Hıristiyan bir Arap’tır. Sakarya Savaşı sırasında eşi hamiledir ve bir oğlu olmasını temenni etmektedir. Oğlu olduğunda da Kemal adını koymayı hayal etmektedir. Ancak kızı olur, eşiyle düşünürler, kızına Kemal adını koyar. Vazgeçmez kararından.

Atatürk’ü örnek alan Tunus Devlet Başkanı Habip Burgiba şunları söylemişti (1965):

“Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?”

1936-1939 yılları arasında büyük bir Arap ayaklanması çıktı. İngilizlerin Filistin mandası altındaki toprakların bağımsızlığını isteyen ayaklanmacılar, Yahudi göçü ve toprak alımı yoluyla bir Yahudi devleti oluşturmaya yönelik çabaları da engellemeyi amaçlıyorlardı.

Filistin’in bağımsız ve İslami bir devlet olması için faaliyet gösteren Arap din adamı İzzeddin el-Kassam’ın 20 Kasım 1935 tarihinde öldürülmesi, Arap ayaklanmalarının tetikleyicisi oldu. Bugünkü Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları adını İzzeddin el-Kassam'dan almaktadır. Kassam’ın öldürülmesinden sonra çıkan ayaklanmalar Kassamit ayaklanmalar olarak tanımlanmaktadır. Kudüs baş müftüsü ve Arap Yüksek Komitesi'nin kurucusu Emin el-Hüseyni 16 Mayıs 1936 tarihini "Filistin Günü" olarak ilan etti. Genel grev çağrısında bulundu. el-Hüseyni’nin eski bir Osmanlı subayı ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarak İttihatçılarla bağı vardı ve onların örgütlenme deneyimini kendisi de Filistin davası için kullandı.  Genel grev, Nisan 1936’da başladı ve aynı yılın Ekim ayına kadar devam etti.  Ayaklanmaların nedenleri arasında Yahudilerin artan ekonomik gücü, artan kitlesel Yahudi göçü ve İngilizlerin Siyonist politikalara olan desteği gibi faktörler vardı. Bu destek çerçevesinde silahlı Yahudi polis gücü de oluşturulmuştu ve bu güç manda yönetimi tarafından da desteklenmekteydi. Arap ayaklanmalarının ilk aşamasında grevler ve siyasal protestolar ağır basmaktaydı. İlk ayaklanmalarda kentli bir nitelik baskın iken 1937 yılında başlayan ikinci aşamada köylülerin öncülük ettiği bir direniş hareketi ortaya çıktı. Bu kez İngiliz kuvvetlerine yönelik saldırılar da yapıldı. İngilizler ve Filistin manda yönetiminin polis gücü ayaklanmaları sertlikle bastırdı. El-Hüseyni bu süreçte Kudüs’ü terk etmek zorunda kaldı. Ayaklanmalar sırasında Filistin Arap erkek nüfusunun % 10’u öldürüldü, yaralandı, hapsedildi veya sürgün edildi. Yahudi nüfustaki kayıp ise son derece azdı. Dolayısıyla o dönemdeki Arap-İsrailli nüfus kaybı ile bugünkü arasında büyük bir benzerlik görülmektedir. Filistinli kaybı ile İsrailli kaybı kıyaslanmayacak düzeydedir. 

Nisan 1936’da olaylar başladığında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kudüs Başkonsolosu Ahmet Umar (1934-1938) idi ve TC’nin resmi işleri için Kudüs-Nablus karayolunda seyahat etmekteydi. Bir grup Arap isyancının barikatında aracı durduruldu. Bu süreçte ateş de açılmış ve Türk diplomat hayatından endişe etmişti. Ancak Arap isyancılar konsolosun aracında dalgalanmakta olan Türk bayrağını görünce ateşi kesmiş ve yol açtıkları rahatsızlıktan dolayı özür dilemişlerdi. Bu şaşırtıcı ve hoş sürpriz Ahmet Umar’ı mutlu etmişti. Üstelik isyancılar olay sırasında oradan geçmekte olan birinin yaralanması üzerine, yaralıyı Umar’ın tahliye etmesine izin vermişlerdi. Umar’ın aracı hareket ettiğinde de “Yaşasın Mustafa Kemal! Yaşasın Türkiye!” sloganları atarak konsolosu uğurlamışlardı.

Aslında Atatürk’ün dünden bugüne neden bu kadar mazlum/sömürge milletler nezdinde bu kadar itibar gördüğünü UNESCO’nun Atatürk ile ilgili değerlendirmesi açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

Atatürk, uluslar arası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”

O nedenle de Atatürk’ü hayranlık günümüzde de sürmektedir.

Endonezya Cumhurbaşkanı’nın 10 Nisan 2025 tarihinde TBMM’de söyledikleri tarihi niteliktedir:

"Türkiye tarihinin bir hayranıyım, öğreniyorum çalışıyorum. Sizin tarihiniz bana ilham veriyor. Gençken bir ikonum vardı, hayranlık duyduğum biri vardı; benim kahramanım benim ikonum Mustafa Kemal Atatürk'tü. Fatih Sultan Mehmet de idol ve kahramanlarımdan biriydi.

Jakarta'da benim makamıma, evime gelecek olursanız; göreceksiniz ki Atatürk'ün bir heykeli var, ofisimde evimde.

Sadece Endonezya'da değil. Ben küresel güneyden bahsediyorum. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden bahsediyorum. Tüm bu ülkelerde Mustafa Kemal bir idoldür ve bir örnektir, cesaretin bir temsilidir. Bir lider örneğidir, bir vatansever örneğidir. Bir vazgeçmeme örneğidir. Azim örneğidir”.

Filistinli Öğrenciler Birliği'nden Yusuf Barakat birkaç gün önce Didim’de yaptığı konuşmada, "Atatürk'ün mücadelesi bütün gençlere örnek olsun diye talimat verdim: Nutuk'u Arapçaya çevirip Filistinli gençlere armağan edeceğiz” dedi. 6 Ok’a mazlum milletlere örnek olmanın da eklenmesi gerektiğini söyledi. 19 Mayıs’ın sadece Türk gençlerinin değil, tüm mazlum milletlerin bayramı olduğunu ifade etti.

Sonuç olarak Atatürk, İstiklal Savaşı’nın lideri olarak Türk milletine bağımsız bir vatan sağladı. Türk Devrimi ile ümmet toplumundan bir ulus devlet inşa etti. Dünya tarihinde kendi milletine Atatürk kadar hizmet eden bir lider bulmak pek de mümkün değildir. Dolayısıyla kurtarıcı ve kurucu babasına Türk milletine kadar borçlu olan başka bir millet de yoktur. Bize düşen onun emanetini ileriye taşımak ve Atatürk’ü unutmamaktadır. Dünün ve bugünün emperyalistleriyle içerideki uzantıları Atatürk’ü unutturmaya, eserini silmeye, Türk milletini zayıf düşürmeye çalışsa da Atatürk’ün fikirleri dünyanın her yerinden, Hint’ten, Yemen’den, Mısır’dan, Endonezya’dan, Filistin’den çıkıp gelecek bizlere moral verecektir. 19 Mayıs sadece Türk’ün değil tüm mazlum milletlerin, tüm Şark’ın bayramıdır, uyanışıdır, yeniden doğuşudur. Rönesans’ıdır. Kutlu olsun.

Kaynak:

Amit Bein, Kemalist Türkiye ve Ortadoğu, Alfa Yay., İstanbul, 2023.

Selected works of Jawaharlal Nehru I, Delhi.