Sevgili Ferhan,  
 
Mandolinle başladığımız,  tremolalarla epeyce kafa şişirdikten sonra, başka enstrümanlara geçip,  
 
Samsun’da kurulan, Türkiye’nin ilk Klasik Müzik Çocuk Orkestrasına birlikte devam ettiğimiz, minik parmaklarımızla Lizst, Brahm’s yorumladığımız  arkadaşım…  
 
Çocukluğum… Anılarım… Toprağım. 
 
Seni de uğurladık sonunda. 
 
Gittiğin yerde, yazmaya;  bu kez de cennettekileri güldürmeye  devam et. Ön sıradan bir bilet de bana ayırmayı unutma.  
 
 Hafif topluca, sessiz utangaç bir çocuktun, aramıza pek sokulmazdın. 
 
Baban o tarihte, Samsun’daki en büyük iki sinemadan birinin sahibiydi. Ona  senin adını vermişti : Ferhan Sineması. 
 
İlk çocukluk hayalleri kurduğum yerdi orası… Her gün film izleme şansın olduğundan, sana  imrenirdim.  
 
Bana o zaman, bu çocuk ileride, Türkiye’nin en zeki, en kıvrak kalemlerinden biri olacak deseler, inanmazdım. 
 
Adına ‘Sahne’ denen; tavanı, duvarı olmayan, ahşap zeminli, bir kutucuğa boyut katacağını,  hayatının anlamı yapacağını; elinde sazınla  tek başına milyonlara buradan sesleneceğini söyleseler… gülüp geçerdim. 
 
Pek çok değerli sanatçı yetiştirdi bu ülke. Bundan böyle de kim bilir ne değerler gelecek ama sen  farklıydın.   
 
Keskin zekanla,  birçoklarına  fark ettirmeden,  bizi kendimizle eğlendirdin.   
 
Asıl komedi sahnede değildi.
 
Sen bizi, bize güldürdün.  
 
Çok yaşa sen Ferhan Şensoy.