Bir yakınım, bir kıyı kasabasına yerleşti. Sakin, gözden epey uzak olan bu bölgeyi kendisinden önce İngilizler keşfetmişler. Çevreyi araştırdı, alışveriş edilecek yerleri tespit etti. Bir de deniz kıyısında bir restoran buldu. İngilizler kahvaltısını ve yemeklerini çok beğenmişler ve burayı mekan edinmişler. Kendilerine göre de bir düzen kurup, güzel alışkanlıklarından birini buraya taşımışlar:
 
Bir stand yapmışlar. Okudukları kitapları buraya bırakıyorlar. Birileri gelip alıyor, kendi okuduğu kitabı bırakıyor. Onlarca kitap el değiştirip duruyor.
 
Bizim tanıdık da sıkı bir okuyucudur. O da, restoranın müdavimlerinden bir haline gelip, bir hevesle okuduğu kitabı standa bırakıyor.
 
Aradan üç ay geçiyor, kitabı alan yok!
 
Şaşırmadık tabii ki.
 
Buradaki olasılıklar şöyle olabilir:
 
- İngilizler Türkçe öğrenip kitap değişimine dahil olabilirler.
 
- Bir gün bir Türk çıkar, kitabı alır, gider.
 
- Restoran sahibi, aylarca duran kitaptan ümit kesilince, alır, dürüm yapmak için kullanır!
 
- Bizim vatandaş, okudukça oraya kitap bırakmaya devam eder. Çok birikince de ‘yer işgal ediyor’ diye kaldırıp atarlar.
 
***
Son senelerde yazan gençler çoğaldı. Ne var ki yayınevleri, ülkede bilindik üç beş ünlü yazarın dışında kitap yazanlara para ödemiyor. Bu büyük emeğin karşılığında binlerce yazarın cebine 0 ( yazı ile sıfır ) kuruş girmekte. Karşılığı sadece alınan heves ve haz.
 
Buna rağmen gençler yazıyor. Çok sevindirici bir gelişme.