Son günlerde sosyal medyada başlayan ve kısa sürede Ankara Kızılay’da yeni bir trende dönüşen "tabelaya asılma çılgınlığı", ilk başta bana “Z kuşağı kendine yeni bir eğlence icat etmiş” dedirtti. Fakat olayın giderek büyümesi, Kızılay yön tabelası önünde oluşan kalabalıkların çoğalması ve akımın başka şehirlere yayılması, meselenin sandığımızdan daha derin olduğunu düşündürdü.

Yön tabelasına tırmanıp fotoğraf çektirmek… Bu, yeni bir gençlik mesajı mı, yoksa topluca benimsenmiş absürt bir eylem mi? Gençlerin eğitim ve gelecek kaygılarına dair pek çok yazı yazdım; ancak bu kez konu, gençlerin sosyolojik ve psikolojik ruh haline dair bir okuma gerektiriyor. Uzman değilim; sadece bir vatandaş gözüyle değerlendirmeye çalışıyorum.

Sosyal medyada birkaç videoyla başlayan bu çılgınlık, kısa sürede Kızılay’ın “yeni normali” haline geldi. Dışarıdan bakınca komik veya anlamsız görünebilir, hatta tehlikeli bulanlar bile var. Ama aslında bu görüntü, bugünün Türkiye’sinde genç olmanın ruh halini çok iyi özetliyor.

YENİ KUŞAĞIN EN BELİRGİN İHTİYACI: "GÖRÜNÜR OLMAK"
Hayatın her anı kameraya çekiliyor; her davranış bir içeriğe dönüşüyor. Kızılay’ın kalabalığı gençler için doğal bir sahne, tabelaya tırmanmak da bu sahnede öne çıkmanın en hızlı yolu. Birkaç saniyelik adrenalin, birkaç yüz beğeni ve arkadaş grubunda “helal olsun” dedirten bir an…

Ama mesele yalnızca dikkat çekmek değil. Bu davranışın içinde bir "kimlik arayışı", kentin içinde kendine yer açma çabası, sıkışmışlığa karşı bir mikro isyan da var. Tabeladan sarkmak, kuralları hafifçe zorlamak, sınırları esnetmek… Hepsi bir bakıma “Buradayım!” deme şekli.

Kızılay Meydanı, yıllardır birçok toplumsal olayın başlangıç noktası oldu.

Bir zamanlar “daha güzel bir ülke” için yürüyen kuşaktan, bugün tabelaya asılan kuşağa geçişi anlatmak kolay değil. Ama gençliği değerlendirirken ülkenin genel durumundan bağımsız düşünmek de mümkün değil. Kızılay, yeni nesil için eskisi kadar anlam taşımıyor. Şehrin göbeğinde ama aynı ölçüde kimliksizleşmiş bir alan… Sürekli değişen mağazalar, tabelalar, geçici kalabalık ve hızlı tüketilen bir şehir dokusu var orada. Gençlerin bu alanı yeniden “kendilerine ait” kılma çabası bazen işte böyle absürt yollara dökülüyor.

Bu davranışın arka planında ülkenin genel ruh hali de var. Ekonomik kaygılar, gelecek belirsizliği ve artan baskı duygusu gençleri anlık özgürlük arayışlarına itiyor. Mizah, ironi ve absürtlük, Türk gençliğinin en güçlü savunma mekanizmaları haline geldi. Her şeyin fazlasıyla ciddileştiği bir dönemde, tabelaya tırmanmak bazen en “hafif” protesto biçimi oluyor.

Atatürk’ten Bugüne
Atatürk’ten Bugüne
İçeriği Görüntüle

Bu olay aynı zamanda kuşaklar arası gerilimi de görünür kılıyor.

Orta yaşlı biri bu görüntüleri görünce “Aklı yok mu bunların?” diye düşünüyor; gençler ise bunu özgürlüklerine yönelmiş bir eleştiri gibi algılıyor. Kimine göre kent düzenine zarar, kimine göre spontane bir eğlence…

Fakat kabul etmek gerekir ki bu küçük, tuhaf ve riskli eylem; gençlerin toplumla, şehirle ve kendi gelecekleriyle yaşadığı gerilimin dışavurumu.

Kızılay’daki tabelaya asılma çılgınlığı, yalnızca birkaç sosyal medya videosundan ibaret değil. Bir neslin mekanla ilişkisini, görünür olma arzusunu, içsel sıkışmışlığını, mizahını ve protesto biçimini aynı anda içerisinde barındırıyor.

Son cümle: Gençler tabelaya değil, aslında hepimize sesleniyor: “Bizi görün, bu şehirde biz de varız.”