Falih Rıfkı Atay'ın Atatürk ile ilgili anılarını ve düşüncelerini içeren 'Çankaya' 

isimli iki ciltlik eserini yıllar önce okumuştum.

Yazar, 1923'den 1938'e kadar on beş yıl Atatürk'ün yanında Çankaya'da bulunmuş.

'Zeytindağı' isimli kitabından sonra 1953'de yazdığı kitaba 'Çankaya' ismi vermesini söyle açıklıyor.

''Ne zaman geçmişe doğru başımı çevirsem o tepeyi bir türlü gözden kaybedemem. Öne gelir, geriye gider, yana kaçar , öyle olur ki ondan başka şey görülmez. O kadar kaplayıcıdır. Anılarımı o tepenin hükmü ve etkisi altından kurtaramam, o kadar kaplayıcıdır. Onun için bu yeni kitabın adını 'Çankaya' koydum.''

Kitap 1953'de basılmış olmasına karşın oldukça iyi bir öz Türkçe kullanıldığından çok iyi anlaşılıyor.

Yokluk içindeki bir ülkenin bugünlere taşınmasındaki temelleri kuranların ve gerçekleştirenlerin neler yaşadığını okuyor acılar yanı sıra hayranlıklar içinde kalıyorsunuz.

1911'den 1922'ye kadar dört savaş geçiren, yanan yıkılan, milyonlarca evladını yitiren ve tüm gelir kaynakları sıfıra inan Türkiye Cumhuriyeti yapabileceği her şeyi yoksul halkının parasıyla yapabiliyor o günlerde.

Savaştan sonra Ankara'ya kadar döşenen ve bizim olmayan demiryollarını yalnız millileştirmek değil kısa sürede rayları sınır boylarına kadar uzatmak gerekiyordu. 

Başbakan İnönü yeni demir yollarını kendimizin yapacağını mecliste söylediğinde çok enteresandır yobaz ve tutucu kesimden;

''Devlet demiryolu yapmaz! Kitapta yeri yok!..'' sesleri yükselebiliyordu.

Bu densiz ve beyinsizlere

''Konunun kitapla ne ilgisi var?'' diye sormak gerekirdi.

 Sermeye simsarı olan bu vatansız Osmanlı kalıntıları 

Daha o zaman bile yabancı sermeyenin ortağı durumundaydılar.

Onların davulunu çalıyor ve onların yanında yer alıyorlardı.

Falih Rıfkı Atay kitabında çorak Ankara'nın yeşermesi için 

Atatürk'ün verdiği uğraşlara değinirken; 

''Hemen her ağaçta O'nun hakkı vardır'' diyor ve ağaçla ilgili şöyle bir anısını anlatıyor.

Mustafa Kemal Atatürk bir gün İsmet Paşa ile birlikte Diyarbakır'ın çok kurak olan bölgesinde

at ile giderken etrafta tek bir yeşilliğin olmadığını görünce çok üzülüyor ve İsmet Paşaya dönerek şöyle diyor.

''İbadeti ağaç dikmek olan bir din olsaydı keşke...''

Ankara'da öğrenci olarak bulunduğumuz yıllarda

Çankaya Köşkü'nün ziyarete açıldığı günleri 

Hiç kaçırmaz ablamla birlikte giderdik.

Köşkün her noktası beni bambaşka duygulara sürükler

Hüznü, sevinci ve çoşkuyu bir arada yaşardım orada. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 

Anlamsız, gereksiz, abartılı ve de para tüketen bir sarayda değil.

Ankara'yı tümüyle görebilen tepedeki küçük 'Çankaya Köşkünde' yaşıyor

Çok sevdiği halkını buradan seyrediyor ve selamlıyordu...