Kaygı, öfke ve umutsuzluk… Artık sadece bireylerin iç dünyasında yaşanan duygular değil; toplumun genel ruh haline dönüşmüş durumda. Son yıllarda hem siyasi hem de ekonomik belirsizliklerin artmasıyla birlikte, bu duygular sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde açıkça hissedilir hale geldi.
Bu durumun bilimsel bir yansımasını ise Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nın (BAYETAV) yaptığı “Yaz 2025 İzmir Barometresi” çalışmasında görüyoruz. Söz konusu rapor, İzmir’in toplumsal ve duygusal durumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Çevremizde gözlemlediğimiz birçok sorun, bu raporla somut verilerle belgelenmiş.
KENTİN RUH HALİ ALARM VERİYOR!
Rapora göre, İzmir'de yaşayanların yüzde 48,4’ü kendisini "stresli ve kaygılı" olarak tanımlıyor. Bu ciddi oranı yüzde 40,8 ile "öfke", sadece yüzde 27 ile ise "umut" takip ediyor. Yani umutlu olanlar, umutsuz ve öfkeli olanların gerisinde kalmış durumda. Bu tablo, İzmir’in sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da yorgun bir şehir haline geldiğini gösteriyor.
Özellikle dar gelirli kesim ve emekliler için hayat her geçen gün daha zorlayıcı hale geliyor. Sadece İzmir değil, tüm Türkiye benzer sıkıntılarla karşı karşıya. Ancak İzmir’in kendine özgü yapısı içinde bu sorunlar daha da görünür bir hal alıyor.
GELİR UÇURUMU DERİNLEŞİYOR!
Barometre’nin bir başka dikkat çeken sonucu ise gelir dağılımındaki adaletsizlik. Araştırmaya göre İzmir nüfusunun yüzde 70’i düşük gelir grubunda, orta ve üst gelir grubunun oranı ise sadece yüzde 6,8. Arada kalan "orta direk" sınıfı adeta buhar olmuş. Geriye yalnızca “fakir”, “çok fakir”, “zengin” ve “çok zengin” olarak net bir ayrım kalmış durumda.
Ayrıca halkın yüzde 68,4’ü yeterince sosyalleşemediğini ifade ediyor. Bu, toplum içindeki yalnızlık hissini ve aidiyet eksikliğini de gözler önüne seriyor. Sosyal bağlar zayıflarken, insanlar giderek içine kapanıyor, öfkeleniyor ve umudunu kaybediyor.
HER ŞEYİN TEMELİNDE ADALET VAR!
Yaşadığımız bu ağır tablonun merkezinde tek bir kavram var: Adalet.
Siyasette, ekonomide, toplumsal yaşamda adalet sağlanmadığı sürece, bu duyguların azalmasını beklemek hayal olur. Gelir dağılımında, eğitimde, fırsatlarda eşitlik sağlanmadan, toplumsal barış ve huzur mümkün değil.
İzmir’in verdiği bu sinyal, sadece yerel değil, ulusal ölçekte de ciddiyetle ele alınmalı. Çünkü İzmir, Türkiye’nin aynalarından biridir. İzmir'de yaşanan, tüm ülkeyi etkiler.
Son cümle: Toplumun huzuru için önce duygulara, sonra rakamlara bakmalıyız. İzmir bugün bize bir şey anlatıyor. Dinlemeliyiz...