Gazeteci-yazar Mazlum Vesek'in,  “Semra: Küçük-Esmer-Uzak” adlı kitabı okurlardan tam not aldı. Vesek ile kitabını ve kitabında anlattıklarını konuştuk.
İşte Gazeteci-yazar Vesek ile gerçekleştirdiğimiz sohbet... 

Kimdir Mazlum Vesek? Tanımayanlara onu nasıl tanıtırsınız? 
Nüfus kayıtlarına göre 1984 doğumluyum. 9 yaşından beri işçilik yapıyorum. 2004 yılından beri haber, fotoğraf ve yazı işçisiyim. Benim işimi yapanlara gazeteci, yazar diyorlar. Kendimi bildim bileli kitaplarla, yazıyla içiçeyim. Üniversite yıllarımda Türk edebiyatı ve sineması hakkında daha fazla araştırma ve yazma imkanı bulduğumdan beri gazeteciliğin yanında bu alanlarla uğraşıyorum. Edebiyatımızın usta kalemi Orhan Kemal hakkında sayısız yazı yazdım ve bir incelemem yayımlandı. 12 yıldır İzmir’de yaşıyorum. Söz konusu alanlarda çalışmaya devam ediyorum. 

“Semra: Küçük-Esmer-Uzak” adlı kitapta 90'lı yılların unuttuğumuz günleri var. Okuyucuyu o günlere döndürmeye sizi ne teşvik etti? 
“Semra” benim ilk romanım. Uzun zamandır kafamda olan bir romandı. Açıkçası 1990’ları anlatmamın nedeni, anlattığımın bizim hikayemiz, yani 1990’larda çocuk ve genç olanların hikayesi olmasıydı. Hem içsel hem döneme bir yolculuk olmasını istedim. Duygu olarak en iyi anlatabileceğim dönem ve insanları seçtim. Tabii bir aşk hikayesi etrafında anlatmak bu kişisel tercihin en kişisel yanıydı. Bizim hikayemiz çok fazla yazılmadı sevgili Eral. Çok daha fazla ve çok yönlü anlatılması gerek. Biraz da bunun için yazdım. Anlatılmaya değerdi. Tabii hikaye orada kalmadı, günümüze, korona günlerine kadar uzadı. 

Peki Mazlum Vesek kimleri okur ve kitap yazmak isteyenlere ne tavsiye eder? 
Türkiye’nin yakın tarihi inanılmaz derecede zengin gelir bana. Düşünce dünyası da hareketlidir. Elbette göçlerin, savaşların kesişme noktasındayız ve Anadolu’nun hafızası acı yüklüdür. Bu hafızaya hakim olmanın bir yolu da bu coğrafyanın edebiyat birikimine hakim olmaktır. Özellikle Osmanlı döneminde temeli atılan Türk romanını ilgiyle takip ediyorum. Ayrıca yine bu toprakların hafızasına değer katan Kürt edebiyatını sözlü döneminden bugüne kadarki süreci okumaya çalışıyorum. Son on yıldır Osmanlı zamanından günümüze belli bir birikimi olan ama açığa çıkmamış Ermeni edebiyatı da masamda duruyor. Bunun dışında Anadolu’da söylenen türkülerden beslenen bir dünyam var. Her dilden her kültürden. Bu, size buraya ait kılma yolunda güç katıyor. Özetle önce bize ait olanı okumak ve buna paralel dünya edebiyatını takip etmenin doğru olduğunu düşünüyorum ve öyle yapıyorum. 

Ülkemizde yazarların yeterli değeri gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Bu konuda gelişmek için neler yapılabilir? 
Ülkemizde yazarlara değer vermek söz konusu değil. Bu ülkeden çıkıp dünyada baş köşeye konulmuş yazarların ne kadar ağır bedel ödediğinin ayrıntısına girmeyeceğim. Ama günümüzde de yazarların, kaliteli edebiyatın hayatın merkezinde çok fazla yer bulabildiğini düşünmüyorum. Yapılacak çok şey var. En azından belediye başkanları bazı yazarların o şehirle ilgili yazdıklarını daha görünür kılacak sözleri meydanlara, şehirlerin girişlerine yazabilir. İş insanları işyerlerinde kitaplıklar kurabilir. Anne ve babalar çocuklarına her gün okuma saati koyabilir. Cep telefonlarını ve televizyonları bir süre kapatabilir. Çok işimiz var, Eral, çok. 

Ufukta yeni bir çalışma var mı?
Kafamda durmadan dönen hikayeler var. Bazı koşturmalardan fırsat bulup yazmak istiyorum, yazacağım da. Ancak, Türkiye’nin müzik birikimiyle ilgili yapacağım çalışma tamamlamayı en çok istediğim araştırma. Onun dışında Altın Koza Film Festivali için hazırlamakta olduğum bir araştırmayı yetiştirmeye çalışıyorum.