Dersim ve Seyit Rıza meselesine bugünden bakarken kimlik temelli siyasetin günümüzde giderek daha belirleyici olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Mahallecilik, kendi mahallenden birinin hain olamayacağı inancı, kendi mahallenden ya da ideolojik kökeninden geriye dönük kahraman yaratma ihtiyacı tarihin tahrifi sonucunu doğuruyor. Bu, Şeyh Sait, (Çerkes) Ethem, Seyit Rıza, Vahdettin gibi figürlerde kendini gösteriyor. Oysa tarihe ait olanın tarihte kalması, bugüne ait sorunlara geçmişin hainlerini kahraman ilan ederek çözüm bulunamayacağı acı bir gerçek. Bunda sanırım iki faktör etkili biri Post Kemalist eğilimler, diğeri de Post Truth (somut gerçekler yerine duygu ve inançlarla gerçekliğin değiştirilmesi) bakış açısı.

II. Mahmut’un tahta geçişinde bilindiği üzere ayanların ciddi bir etkisi olmakla beraber, II. Mahmut tahta geçtikten kısa bir süre sonra ayanlığa savaş açtı. Merkezi devleti güçlendirmeye yöneldi. 1808-1938 yılları arasındaki dönem, ana hatlarıyla devletin/merkezi otoritenin modern devlet mekanizması çerçevesinde gücünü taşraya benimsetme ve üniter bir devlet yaratma çabasıyla geçti. II. Mahmut dönemiyle başlayan bu sürecin tamamlanması Atatürk’ün vefatıyla sona erdi. Süreç inişli çıkışlı sürse de her geçen dönemde merkezi yönetimin ağırlığı arttı. Doğu bölgelerinde yurtluk ve ocaklık sistemi gibi yapılar tarihe karıştı. İnanılanın aksine Kürt ayaklanmaları, Cumhuriyetle başlamadı. II. Mahmut’un merkezi yönetim oluşturma çabasına tepki olarak başladı. Milli Mücadele döneminde de devam etti. Bunda İngiliz destekli Kürdistan Teali Cemiyeti ve İkinci Meşrutiyet’ten beri artmakta olan Kürtçülük hareketi etkili oldu. Koçkiri ayaklanması diğer bazı birkaç ayaklanma bu bağlamda ele alınmalıdır.

Etnik ya da dini kimlikler temelinde bakıldığında Milli Mücadele’yi destekleyen Kürtler de vardır, karşı çıkan da. Milli Mücadele’yi destekleyen Çerkesler de vardır, karşı çıkan da. Milli Mücadele’yi destekleyen din adamları da vardır, karşı çıkan da. Destekleyenler karşı çıkanlardan çoktur. Burada mesele savaş yorgunu bir halkı mücadeleye ikna etmekti. Mondros sonrası yapılan işgaller ve işgallerin yol açtığı felaketler, halkı direnişe itti. Bu direnişi Vahdettin ve hükümeti ile işgal güçleri engelleyemedi.

Şüphesiz Birinci Dünya Savaşı yengilisinde Vahdettin’in bir kabahati yoktu. O, savaşın bitimine aylar kala tahta geçti. Yenilginin sorumlusu İttihatçılardı. Ancak Vahdettin, Mondros sonrasındaki felaket tablosunu İngiliz desteğiyle aşabileceği yanılgısındaydı. Bu onu ihanete kadar götürdü. Mondros sonrasında İngilizler ve müttefikleri –Çanakkale’de savaşarak geçemedikleri boğazları- savaşmadan 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldiler ve başkenti işgal ettiler. Bunun nedeni Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgiydi. Aynı İtilaf devletleri 5 yıl sonra yine savaşmadan İstanbul’u terk etti. Bunun nedeni de Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasıydı. Dolayısıyla İngilizler neden İstanbul’u savaşmadan terk ettiler sorusunun cevabı budur.

Milli Mücadele bizim için turnusol kağıdıdır. Vahdettin, Milli Mücadele’nin karşısında yer aldı. Bu, Vahdettin’i kötü ve hain yapar. Ancak Vahdettin üzerinden Osmanlı genellemesi yapmak doğru değildir. Bu noktada Osmanlı hanedanından hain çıkmaz o nedenle Vahdettin de hain değildir demek kişinin kendisini kandırmasıdır. Vahdettin’in şöyle bir cümlesi var: “Bizim aileden deli de sarhoş da çıktı ama dinsiz çıkmadı”. Dinsiz kısmını bilemem ama en son hainin de çıktığı kesin.

Benzer bir durum Şeyh Sait için de geçerli. Milli Mücadele devam ederken Şeyh Sait ortada yoktur. Ancak ne zamanki ülke kurtulur, halifelik kaldırılır ve İngilizlerle Musul gerilimi yaşanırken Şeyh Sait ayaklandı. Ayaklanma, Kürtçü ve İslamcı niteliktedir. Arkasında Kürdistan Teali Cemiyeti, Seyit Abdülkadir gibi Kürtçü ve İngilizci yapılar vardır. Diğer taraftan Şeyh Sait, Nakşibendi’dir. Türkiye’de bugün DEM çizgisindeki Kürtçülerle HÜDA PAR çizgisindeki Kürtçülerin kesişme kümesi Şeyh Sait’tir.

Bugün Atatürk, Cumhuriyet ve Türklük aleyhine harekete geçenler bunların maddi ve manevi torunlarıdır. Milli Mücadele saflarında yer alıp da bugün Atatürk, Cumhuriyet ve Türklük aleyhine olan kimseyi görmek mümkün değildir.

Dün CHP Bursa milletvekili Orhan Sarıbal şu paylaşımı yaptı:

“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu.

Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.”

Alevi kültürünün hak ve adalet öğretisinin simge isimlerinden Seyit Rıza’yı, oğlu Resik Hüseyin’i ve onlarla birlikte darağacına yürüyen canlarımızı idam edilişlerinin 88. yılında hüzünle ve saygıyla anıyorum.

Alevi toplumunun hak ve hakikat anlayışı mazlumdan yana durmayı, haksızlığa karşı söz söylemeyi vicdani bir sorumluluk olduğunu öğütler.

Darağacına giderken insanlığın ortak vicdanına “Evladı Kerbelayız; yazıktır, günahtır, zulümdür” sözleriyle seslenen Seyit Rıza’nın ışığı, adaletin peşinden yürüyenlerin yolunda yanmaya devam ediyor.

Seyit Rıza’nın ayaklanmasının Alevilikle bir ilgisi yok. Seyit Rıza –ki Seyitliği bile tartışmalıdır- Dersim coğrafyasının aşiret yapılanmasının, Dersim coğrafyasının ürünü bir eşkıyadır. On yıllar boyunca hem devletin hem de bölge halkının başına bela olmuştur. Seyitlik ve aşiret reisliği, silahlı güç ve yağmalar üzerinden kendisine güç devşiren biridir. Kendisiyle ilgili okumak isteyenler öncelikle Rıza Zelyut’un Dersim İsyanları, Seyit Rıza Gerçeği kitabını okumalıdır. Bunun dışında devlet arşivlerinde bulunan Dersim belgeleriyle ilgili Serap Yeşiltuna’nın Devletin Dersim Arşivi ve Cumhurbaşkanlığı Dersim Arşivi adlı iki kitabını zikretmek isterim. Ayrıca tarihsel arka plan için İbrahim Yılmazçelik’in Osmanlı Devleti Döneminde Dersim Sancağı kitabına bakılmalıdır. Söz konusu yayınlar incelendiğinde görülecektir ki Dersim isyanı bölgesel nitelikli bir isyandır, devletin Cumhuriyetin ilk yıllarından beri nüfuz etmek istediği ama nüfuz edemediği, aşiretlerin başlarındaki yapıların devleti bölgeye sokmadığı, hem bölge halkına hem de civar illere büyük zarar verdiği, yağmalarda bulunduğu, seyitlik-aşiret reisliği üzerinden bölge halkının marabalaştırıldığı bir yapı söz konusudur. Bu noktada Seyit Rıza ne bir Kürt milli önderidir, ne de sıradan masum bir insandır. Seyit Rıza, dinsel ve aşiretsel kimliğini kullanan bir eşkıyadır. Cumhuriyetle beraber Batı Anadolu’da eşkıyalık ortadan kalktı ve o dönemin eşkıyaları/zeybekleri/efeleri Cumhuriyet öncesinde de Yunan işgaline karşı tavır alıp bağımsızlık mücadelesinin bir parçası oldular. Dersim coğrafyasında ise, coğrafi şartların avantajıyla devlet içinde devlet konumunu korumak istediler. Çağdaş bir devlet kendi içerisinde bir ortaçağ kalıntısına izin veremezdi. Nitekim vermedi. O dönemin Dersim’e bakışını Naşit Hakkı Uluğ’un Derebeyi ve Dersim kitabı ile Tunceli Medeniyete Açılıyor kitabından okumak mümkündür. Buradan da görüleceği üzere mesele devlet otoritesinin sağlanması, merkezi otoriteye dahil olma, ağaların marabalaştırdıklarının yurttaşlaştırılması söz konusudur. Çıkan isyan silahlıdır ve silahla da bastırılmıştır.

Mavi Gözlü Dev Adama Saygıyla!
Mavi Gözlü Dev Adama Saygıyla!
İçeriği Görüntüle

Milli Mücadele döneminin Koçgiri ayaklanmasında Nuri Dersimi (Baytar Nuri) ve Alişer gibi Kürtçü isimler etkilidir. Aynı isimlerin Seyit Rıza isyanıyla da bağı vardır. İngiltere’ye gönderilen mektup da onların eseridir. Burada dikkat çekici olan Şeyh Sait isyanı ile Musul meselesinin, Seyit Rıza isyanı ile Hatay meselesinin kesişmesidir. İsyancılar, her iki isyanda da bu dış sorunu fırsata çevirmek istediler. Şeyh Sait isyanı Musul’un kaybına yol açarken, Seyit Rıza isyanı Hatay’ın kaybına neden olmadı.

Seyit Rıza’dan Kürtçü bir önder çıkarmak da mümkün değildir. Kendisinin Kürt olmadığı da kaynaklar tarafından dile getirilmektedir. CHP milletvekilinin Seyit Rıza ile ilgili paylaşımı, CHP son 15 yıldaki değişimiyle ilgilidir. Kamuoyunda ve sosyal medyada CHP’ye ve Orhan Sarıbal’a yönelik haklı eleştiriler dile getirilmektedir. Gerçekten de Seyit Rıza, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ayaklandı. Ayaklanmayı bastıran CHP iktidarıdır. CHP yönetimi isyanı bastırırken haksızlık mı etmiştir? Bastırmasa mıydı? Halkı ağaların, seyitlerin, aşiretlerin zulmünden, yağmalarından kurtarmasa, onları marabalıktan çıkarmasa mıydı? Sarıbal, Seyit Rıza’ya sahip çıkarken açıkça dönemin CHP yönetimini de eleştirmelidir o zaman. Utangaç davranmanın anlamı yoktur. Ancak diğer taraftan CHP’de Gürsel Erol gibi isimler de bulunmaktadır. O da Diyap Ağa’nın ailesinden gelmektedir. Eğer mesele Dersim ise Diyap Ağa’nın Milli Mücadele’de Atatürk’le omuz omuza olmasına bakmak gerekir. Seyit Rıza’nın Cumhuriyete karşı ayaklanmasına Dersim adına sahip çıkmak Atatürk, Cumhuriyet ve Türklük düşmanlığıdır.