Ünlü şair Necip Fazıl’ın vefatının 40. Yıldönümü. Necip Fazıl, Türkiye’de muhafazakar camianın tarih algısının şekillenmesinde neredeyse ilk sırada yer almaktadır. Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nde söylediği “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” ifadesi ötekileştirilen kitlelere yönelik bir tespiti ve ardından da bir uyarıyı kapsar: “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..” Bu motive edici metinde adı geçenler herhalde günümüzde yer değiştirdi. Bugünün Türkiye’sinde kendini garip ve parya hissedenler, ayağa kalkması gerekenler başkaları… 

Necip Fazıl renkli ve inişli çıkışlı hayatıyla dikkat çekici bir figür. Tarihi çarpıtmakta da üzerine yok diyebileceğimiz bir isim. Bu çarpıtmalarından biri de İstiklal Marşı’na yönelik.

Atatürk ve arkadaşlarının en büyük hayali, Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak ve insanlık aleminin saygın bir üyesi kılmaktı. Bu konuda toplumu motive etmek, en temel amaçlardan biriydi. Atatürk’ün zaman zaman söylediği sözleri de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Örneğin Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda Türk milletinin çalışkan ve zeki olduğu vurgusu bu politikanın bir parçasıdır. Yine bugün halen heyecanla söylediğimiz 10. Yıl Marşı da, ulusal bayramları coşkuyla kutlama ve toplumu ulusal bir kimlik etrafında birleştirme isteğinin bir yansıması olarak yazıldı ve bestelendi. 1933 yılı yaz aylarında Cumhuriyetin 10. yılının kutlanması için ciddi hazırlıklara girişilmiş ve söz konusu marş da bu kapsamda yazılmıştı. Marşın yazarları Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’di. Bestecisi ise Cemal Reşit Rey’di.

Cumhuriyetin 15. yılı öncesinde de, bir 15. Yıl Marşı yazılması ve bestelenmesi gündeme gelmişti. CHP’nin yayın organı olan Ulus gazetesi 10 Kasım 1937 tarihinde bir duyuru yayınlamış ve Cumhuriyetin 15. yılı için marş yarışması düzenlendiğini ilan etmişti:

resim 1

Gazetede 14 Kasım 1937 tarihinde ise yarışmanın ayrıntıları ilan edildi:image (1)

1938 yılının Ocak ayı sonlarına kadar zaman zaman ilan küçük değişikliklerle yeniden yayınlansa da, yarışmanın sonu gelmedi. Bir başka deyişle yarışma süreci tamamlanmadı, yarım kaldı.

Olay burada kalsa iyi idi ama sonraki yıllarda bambaşka bir boyuta büründü. Bunun sorumlusu da Necip Fazıl Kısakürek’ti… Necip Fazıl, Babıali adlı kitabında bu olayı çarpıtarak ve değiştirerek şöyle anlatmaktadır:

“O senenin başlarında bir hadise olmuştur. Mehmet Âkif’in ‘İstiklâl Marşı’ beğenilmiyor ve yerine bir ‘Millî Marş’ yazdırılmak isteniyordu. Hattâ Ulus gazetesi bu iş için bir de müsabaka açmıştı. Gaye açıktı: Âkif’in manzumesindeki İslâmî hava, sonu lâisizmada karar kılan bir rejimin kaynağındaki heyecana, daha doğrusu maksada uygun sayılmıyordu. Yazana o zamanın parasıyla onbin lira mükâfat verilecek ve şiir Büyük Millet Meclisince kanunla kabul edilecekti.

Teklifi Mistik Şair’e ettiler ve şu cevabı aldılar:

— Millî marş denilen, ısmarlama ve âdi kalıplardan dökümlü işleri sevmem. Dünyada, zoraki tarih ve politika şöhretleri bir yana, millî marş halinde bir şiir harikası tanımıyor beşeriyet… Onbin Lira o kadar tatlı ki, gerekirse Halk Partisi Genel Sekreterinin (Recep Peker) Keçiören’deki evinin bahçesini bu para karşılığında çapalamayı kabul edebilirim; fakat bu rejim havası içinde ve birtakım şahıs pohpohlamaları uğrunda şiirimi alçaltmaya razı olamam!

Başta Falih Rıfkı Atay, Mistik Şair’e o kadar asıldılar, abandılar, her şartını kabul edecekleri teminatını verdiler ki, o da şöyle dedi:

— Peki, yazayım; ama içinde hiçbir hâs isim bulunmayacak ve sadece milletimden aldığım heyecan ve o heyecana vereceğim yön görünecek…

Ve yazdı. Sonunda ‘Büyük Doğu Marşı’ olarak kalan şiir… Burhan Belge’nin okuyup da zevkinden çıldırır gibi olduğu ve ‘aman, bu keşke bizim marşımız olsa!..’ diye haykırdığı şiir… Âkif’te hoşa gitmeyen İslâmî hava, asıl bu şiirde, gizli bir iklim kokusu halinde mevcuttu; ve kaba tebliğ plânında değil, ipince ve herkesin dilediği yere çekebileceği bir telkin ifadesine bürülü olarak veriliyordu.

Mesela:

Nur yolu izinden git KILAVUZ’un!

mısraındaki ‘Kılavuz’ Falih Rıfkı anlayışınca kim olursa olsun, Burhan Belge’ye göre de isterse (Marks) veya (Lenin) olsun; Mistik Şair ve mutlak hakikat nazarında, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Peygamberler Peygamberinden başka kimse olamazdı.

Şiiri yuttular, şiire bayıldılar; onu asıl kabul makamına sunmak üzere, bir kadın aracıya verdiler. Fakat araya hastalık girdi, o makamın sahibi dünyadan ayrıldı ve şiir ‘Büyük Doğu Marşı’ olarak kaldı. Ne cilvedir ki, Mistik Şair’in o güne dek düşünmemiş olduğu ‘Büyük Doğu’ adı da bu şiir münasebetiyle mahyalaşmış oluyordu”.

Kaynağımız şu: Necip Fazıl Kısakürek, Babıali, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1985, s. 279-281. Bu bilgiye internet üzerinden de ulaşmak mümkün. Bir hayli yaygın ve popüler. Örneğin bkz. http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/Yazi.aspx?YID=1473&KID=64&PGID=0 (son erişim tarihi: 14 Eylül 2019).

BÜYÜK DOĞU MARŞI

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!..

Marş için örneğin bkz. https://www.n-f-k.com/siirler/buyuk-dogu-marsi (son erişim tarihi: 15 Eylül 2019).

Şu tespitleri yapalım:

1.       Marş yarışması, İstiklal Marşı yerine değil, 10. Yıl Marşı gibi bir marş hazırlanması içindi: 15. Yıl Marşı…

2.       Ödenmesi planlanan söz (güfte) ücreti 10 bin lira değil 500 lira…

3.       Necip Fazıl’a böyle bir teklifin yapıldığına dair ortada bir kanıt yok.

4.       İstiklal Marşı’nın yerine yeni bir marş yazılması için bilinen herhangi bir girişim yok…

Cumhuriyetin 100. Yılında, 10. Yıldaki gibi bir coşkuyu yakalamayı ve çağdaş Türkiye’yi inşa sürecini tamamlamayı diliyorum. Elbette 100. Yılda Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin toplumsal sözleşmemizin merkezine alınmasını, onlarla kavganın geride bırakılmasını umuyorum.