Belgrad- Sofya yolculuğumuz, 500 Km ve otoyolda cereyan eder. Şoforüm cd çalar için kumandayı uzatırken ‘’hey teknoloji sen nelere kadirsin’’ dedim. Koleradan ölüm döşeğindeyken, alimliğe evrilen bir bilim adamının kısa öyküsüyle başlıyorum. Nikola Tesla. Rahip baba ve çiftçi bir annenin Sırp asıllı mucit oğlu 1856 yılında bugün Hırvatistan da yer alan ,zamanın Habsburg hanedanlığı sınırları içerisindeki Smiljan’da doğmuştur. Papaz bir baba, oğlunun da aynı akibette olmasını isterken; Nikola, annesinden aldığı ezberleme ve muhakeme gücüyle özgür enerji fikrinin peşinde koşmuştur.Kedisini okşarken çıkan kıvılcım,şimşeklerin çakışında olanla benzerlik ; alternatif akımın dağıtımında önemli bir isim yapmıştır kendisini. Avrupa’nın farklı ülkelerindeki maceraları onu Amerika kıtasına, elinde bir referans mektubuyla getirmiştir. Ağabeyinin ölümünden sorumlu tutulması, içine kapanık bir çocukluk, davranış bozuklukları onu onlarca patentini aldığı mucitlikten vazgeçiremedi. Niagara’daki şelaleleden elektrik üretim ve dağıtım hayali, onun vizyonerliğine bir örnektir. Şelaleler arasındaki bir adada, en azından heykeli fikriyle bütünleşmiş olarak durur. Cd çalara baktım ve bunun ilk mucidi olan Tesla’nın bir otel odasında beş parasız hayata gözlerini yummasındaki yalnızlığı düşledim. Işık bedeninde sönerken o büyük akım avcısı başka diyarlara çoktan yola çıkmıştı. Günümüzdeki bir Edison tanınmışlığı olmasa da, elinden çalınmış, vaat edilmiş paraları ve sırlarıyla hayata veda etmiştir. Tesla’nın hayatı ve eserleri mutlaka ilköğretim yaşlarında çocuklarımıza anlatılmalıdır diyenlerdenim.
 
Kişisel olarak Sırplara bakış açımızın, sadece Yugoslavya iç savaşıyla sınırlı olmaması gerektiğine inananlardanım. Zaten bugünlerde kurulmuş ekonomik ilişkiler, onlarca Türk dizilerinin bu coğrafyada izlenmesi,Türk şirketlerinin sanayide yer alması, yeni kurulan bağın göstergeleridir.
 
Belgrad- Sofya arası biraz erken vakitte olsa, Türk çorbalarını özleyeceğiniz için Aleksinaç yakınlarında Bosphorus restaurantta mola verilir. Çorba, Türk çayı sonrası en sıkıntılı sınırlardan biri olan Dimitrovgrad’dan Bulgaristan’a geçiyoruz. Yazın yoğun gurbetçi akımı bu yolun tıkanmasına neden oluyor. Ayrıca sınır polislerinin isteksizlikleri de eklenince sıcak, kaos bazen kavgaya varan münakaşalarla bitiyor.
 
Yaklaşık 500 bin kişinin kendisini Türk olarak nitelediği, Balkanların en yoğun Türk nüfusu Bulgaristan’dadır. Belene Kampı, Türkan Bebek, yüzbinlerin Türkiye’ye göçü hafızalarımızda kalsada, Naim Süleymanoğlu’nun doğduğu ülkedeyiz. Alexander Nevski katedralinde ineriz otobüsümüzden. Ulusal sanat galerisi, tiyatrosu bölgenin önemli yapılarıdır. 1877-78 Osmanlı Rus savaşında hayatını kaybeden Rus askerler anısına 30 yılın sonunda yapılmış bu Neo-Bizans başyapıtı yine Osmanlı’ya karşı bir sembolü temsil eder. Rahipler son derece ciddidir ve içerde fotoğraf çekimine izin vermez. En önemli başyapıtı mutlaka girip görmelisiniz. Banya Başı Camisi’ne kadar yol üzerinde; Rus kilisesi, ulusal askeri opera binası, doğa müzesi, bakanlıklar ve ülkenin bürokratik yapıları mevcuttur. Birden Mustafa Kemal’in Sofya askeri ateşesiyken katıldığı balodaki yeniçeri kıyafeti canlanıverir. Balo sabaha kadar sürmüş ve o meşhur fotoğraf İspanya maslahatgüzarının evinde çekilecektir. 
 
Bölgeden adını alan Banya Başı Camisi, termal alandaki Roma hamamının bir köşesine inşa edilmiş ve hala ibadete açıktır. Günümüzde bu sıcak su kaynağı hala yerli halkça içme kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bir sonraki gün Filibe’den hediyelik almak daha uygun ve mantıklıdır. 
 
Sofya’nın tarihi kısmı Vitosha Bulvarı’nda devam eder .Aziz Nedelya Kilisesi mutlaka gezilmelidir.19.yy’da ahşap olarak inşa edilmiş ve Çar 3.Boris’e düzenlenen suikastte hasara uğramıştır. Adliye sarayı bazen evlenen mutlu çiftlerin geçiş güzergahında yer aldığı için sempatik bir duruşa sahiptir. Sokak müzisyenleri ve onlarca kafeterya restorantlar dinlenmek için iyi bir fırsat sunmaktadırlar.Akşam otele varışta,yemek sonrası Bulgar dans ve folklor gecesi sizi beklemektedir.
 
Balkanlar yazı dizimin sonuncusu olan Sofya-Filibe’yi haftaya paylaşmayı umut ediyorum. Bu coğrafyada Şeyh Bedrettin’den bahsetmeden olmayacağı için; onun bıraktığı düşünsel izleri ve tarihi bir kez daha yadetme arzusundayım.
Sağlıcakla
Yücel Taşyürek
Profesyonel Gezi Rehberi
 
SOFYA